YAKIN zamana kadar dünyada bir süre yaşamak istediğim birkaç şehri saymaya kalksam, Berlin listenin tepesinde olurdu büyük ihtimalle. Siyasi tarihteki büyük rolünün dışında Berlin bir anlamda ütopyayı temsil ederdi. Özgürlüklerin simgesi, Almanya’nın ortasında bir Akdeniz şehrini andıran bir rahatlık, birçok farklı milletten insanın yarattığı bir çeşitlilik.
Duvar indikten sonra olağanüstü bir değişimden geçen, önce Almanya’dan, sonra Avrupa’dan, daha sonra da dünyanın dört bir köşesinden insanı çeken mistik bir tarafı vardı Berlin’in.
David Bowie kariyerini değiştiren üç albümü burada hazırlamış, Berlin’de bir dönem Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg’deki günleri sayesinde kendi kimlik krizini aşmıştı. U2 benzer bir kariyer sorgulamasıyla karşı karşıya olduğunda grup üyeleri Berlin’e yerleşti ve 90’lara bu sayede damga vurdular.
HAFTA SONU İÇİN
Berlin bir kere görülüp listeden silinecek bir şehir değil. Sık sık gelinecek, insanın kendi rutinlerini oluşturacağı bir şehir. Benim son seyahatimin üzerinden epey vakit geçmiş; bu kadar uzun ara verdiğimi düşünmüyordum ama en az beş-altı yıl olmuş meğerse.
Bir doğum günü partisi için birkaç gündür Berlin’deyim. Londra’dan, New York’tan, İstanbul’dan, İtalya’dan gelen insanlar bu hafta sonu buluşmak için bu şehri seçti.
En yakın arkadaşlarım farklı şehirlerde yaşıyor artık, hepimizin aynı anda aynı yerde olması artık çok zor. Eskiden olduğu gibi çok sık görüşmüyoruz artık, teknoloji sayesinde her an haberleşsek de ara ara denk geliyoruz. Bu sefer hepimiz denk düşürdük.
New York’tan Berlin’e uçarken bu şehri ihmal ettiğim altı yılda hayatımda nelerin değiştiği gözümün önünden geçti. Sadece kendi hayatımda değil, dünyada birçok alışkanlık yeniden tanımlandı. Ama Berlin bu anlamda zamanın bir döneminde donup kalmış, hiç ilerlememiş ve hatta zamana direnmiş bir şehir oluvermiş.