Sadece Hürriyet’te yazdığı için değil, telefon rehberi yazsaydı yine de dikkat çekmesini bilirdi. Bu meslekte başarı ölçüsü kendinden söz ettirmektir.
Yer yer savrulan siyasi pozisyonları, yanlış çıkan analizleri (“Cemaat-AK Parti kavga etmeyecek”), anlamsızca övdükleri (mesela Mustafa Sarıgül) onu eleştiriye açık hale getiriyor kuşkusuz. Nitekim ben de eleştiriyorum.
Bugün Ahmet Hakan’ı canla başla savunacağım ama.
Çünkü bir süredir Türkiye’de hakim olan linç kültürü geçen haftadan beri onu hedef alıyor. O bu ilgiden, konuşulmaktan son derece memnun olabilir. Ama Ekrem İmamoğlu’nu çıkardığı programdan sonra doğan tepkiler yüzeyin derinlerinde bir soruna işaret ediyor.
Sosyal medyanın sağladığı filtresiz düşünce ifade etme ortamının hastalıklı bir tarafı olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Gözü dönen fanatik işine gelmeyen her görüşü reddetmeye hazır, hoşuna gitmeyeni hedef almaktan da çekinmiyor.
Bugüne kadar bu aşırı davranış biçiminin sosyal medyanın sunduğu manevi tatminle ilgili olduğunu düşünürdüm. Tatminin herhangi bir türünü, cinsel ya da profesyonel, hayatın kendisinde bulamayanlar başkalarının üzerine sıçratarak doyuma ulaşırdı. Yapılan bütün araştırmalar yeni kuşakların eskisine kıyasla daha az seviştiğini gösteriyor; aranılan haz ekranda olduğundan mı, diye düşünmeden edemiyorum.