Anglosakson basınında editoryal bağımsızlığın garantisi olarak sıkça başvurulan bir metafor vardır: Büyük Çin Duvarı. Bu duvar yazıişleriyle medya kuruluşunun ticari bölümlerinin birbirinden bağımsız işleyen yapılar olduğuna işaret eder. Kamusal yayıncılık da dahil olmak üzere medya kuruluşların varlıklarını sürdürmeleri için para kazanmaları gerekir, ama geleneksel anlayışa göre bu gazetecilerin değil idarecilerin işidir. Muhabirinden yayın yönetmenine gazetecinin bugüne kadarki tek görevi mümkün olduğu kadar gerçeği ortaya çıkarmaktı, bunun dışındaki meseleler ilgi alanına girmemeliydi. Bugüne kadar diyorum ama bu anlayış yerle bir olalı epey oldu. Özellikle son 10 yılda yazıişlerinin üst konumlarında çalışan kişilerin de şirketin finansal geleceğini gözetmeleri, daha evvel aralarında duvar ördükleri idare kısmıyla birlikte çalışmaları beklenir oldu. Gazeteciler arasında "Yazıişlerine patron giremez," diye bir efsane vardır; dünyanın hemen hiçbir yerinde çoğu zaman doğru değildir bu. Ama artık yalandan da olsa atıp tutmanın bile bir anlamı yok. Çünkü bu işin geleceğinin Çin Duvarı'nın yıkılıp iki ayrı kurumun birlikte çalışmasında olduğu artık hemen hemen kabul gördü. En...