Geçen hafta İsmail Saymaz'ın Halk TV'de Veyis Ateş'le yaptığı söyleşiden ne yeni bir şey öğrendik, ne de mevcut yargılarımızı yeniden gözden geçirdik. Tek bir akılda kalıcı cümle, bir tek ifşaat, küçük de olsa bir haber bile çıkmadı. Onun yerine büyük bir gazetecilik fırsatı gözümüzün önünde amatörce harcandı. Gerçi sosyal medyanın, Saymaz'ın kitlesinin, muhalif medyanın bu programdan beklentisi gerçeklerin aydınlatılması, bilgilendirilmek, ne olduğunu ve neden olduğunu öğrenmek değildi. Hepimizi ekrana çeken meslek hayatı bitmiş bir gazeteciye bir tekme daha vurulmasını görmekti. Ne soruların ne de yanıtların önemi vardı. Saymaz'dan istenen konuğuna haddini bildirmesiydi, o da sürekli tribüne oynadı. Karşısındaki isim bu kadar dayağı hak ediyor muydu, etse bile gazetecinin görevi bu mu? Mehmet Ali Birand'ın Ağca ve Öcalan gibi eli kanlı isimlerle yaptığı söyleşileri hatırlıyorum: Gazetecinin görevi sadece soru sormaktır. Oysa Saymaz soracağı soruları iyi hazırlamış, ama bu basit kuralı unutmuştu. 'MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ ESASTIR' GAZETECİLİĞİ