FETÖ soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Ahmet Altan’ın savunmasını hayretler içerisinde okudum. Dev egosu sürpriz değil elbette, ama 15 Temmuz sürecini kavrayamamasına asıl şaşırdım. Hâlâ bu davalardan kahramanlık kapma peşinde. Elbette dilediği gibi meydan okuyabilir; süreçten tarihe geçecek bir filozof olarak çıkmayı hayal ediyordur belki de. Ama anlamadığı, kendisi ve arkadaşlarının, yani bunca sene Türk entelektüel hayatının üzerine heyula olarak çökmüş liberal ağırlığının döneminin kapandığı.
15 Temmuz sadece bir darbe girişiminin engellenmesi değil, mevcut sistemin bütün olanaklarını kullanarak kendisini ayakta tutma çabasının başarılı oluşuydu.
Doğal sonucu, darbe girişiminin ve örgütün ideolojik altyapısının da çürüğe çıkması, Ahmet Altan gibi ideologların iflası oldu.
Bir süredir FETÖ’nün en kritik elemanları ve örgütle organik bağı olan isimler ile örgütle ortaklıkları daha çok entelektüel düzeyle sınırlı isimleri düşünüyorum.
YANLIŞ TEZLER
Meseleye sistemin kendini koruma refleksi olarak baktığımızda, ideologların gündelik elemanlardan daha fazla önem teşkil ettiği anlaşılıyor. Sonuçta Ekrem Dumanlı’sından Zekeriya Öz’e, kaçak FETÖ’cülerin hiçbiri irade sahibi, tek başlarına düşünebilme ve karar verebilme yeteneği olan bireyler değil. Hepsi örgütün paralı askeri ve bir şarlatanın emir eri. Emir eri olmak terör suçunu hafifletmiyor, ama bir entelektüel ağırlıkları yok.
Halbuki Türkiye yıllarca Şahin Alpay’ların, Mehmet Altan’ların Batı’dan ithal edip uyarladıkları yanlış tezlerini tartıştı, bir Ekrem Dumanlı’nın ise hiçbir zaman entelektüel katkısı olmadı.
Herhangi bir alanda olduğu gibi bir örgüte meşruiyet kazandırma bakımından da teorisyen, pratisyene kıyasla daha az ve öz yetişiyor. 15 Temmuz entelektüel bir tartışma değil, silahla rejim değiştirme girişimiydi oysa. Ama üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra anlaşılacak ki darbenin engellenmesi, Cumhuriyet’in geri kazanılması, rejimin kendini en azından bir süre daha garanti altına almasıydı.