Kötü ve karanlık bir yıldı, mutlu olmak için tek bir sebep bile yoktu. Akşam haberlerinde koalisyon pazarlıkları yapılıyor, hükümetler düşüyor, yenileri kuruluyor, bir yandan da sokaklarda makarna protestoları yapılıyordu. Neredeyse ortak şuurumuzu kaybetmiştik: İtalyan Lisesi'nde okuyan öğrencilere saldırılıyor, Türkiye'de lisansla üretilen TOFAŞ otomobilleri ve Pirelli lastikleri meydanlarda yakılıyor, bu sayede tepki gösterdiğimizi düşünüyorduk. İtalya "bebek katili" Abdullah Öcalan'ı yakalamış, başbakan Massimo D'Alema'ya soyadından türettiğimiz çok da yaratıcı olmayan bir kelimeyle hitap ediyorduk. Laik-İslamcı çatışmasının altın yıllarıydı. Rövanşı defalarca alınacak ilk maçı şimdilik laik mahalle kazanmış, Refah Partisi kapatılmıştı. Öte yandan, PKK'yla mücadelede ciddi adımlar atılıyor, lider isimle yakalanmıştı. Buna rağmen terör herkesi vuruyordu: Mısır Çarşısı'ndaki patlama Türkiye'nin pek çok 11 Eylül'ünden sadece biriydi. İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal silahlı saldırıdan ağır yararlanarak kurtulmuştu.