Köşe yazarları arasında cilveleşme, karşılıklı birbirine sataşma, Babıali meyhanelerinde akşam için sabah köşelerde hakaretler savurma geleneği yok oldu. İnsan kaynakları o kadar sınırlı ki hakaret etmeye değecek muhatap bile bulmak zor. Böyle bir ortamda sinekten polemik çıkarırcasına ben de köşe komşum Serdar Turgut'a laf atmaya karar verdim. Bunu geçenlerde ona da söyledim, o da birbirimize sarmamız halinde artık hiç kimsenin bizi okumayacağı yanıtını verdi. Ama Urfa'da Oxford misali, basında Baudrillard tartışılacak üç-beş kişi daha olsaydı biz bize konuşmanın tuzağına düşmezdik... Hiçbir zaman gelmeyecek günlerin hayali. Fransız düşünür Jean Baudrillard'ın – ki bazı Fransız entelektüeller çok 'pop' bulur – "Amerika" kitabı Serdar Turgut gibi benim de takıntılı olduğum, zaman zaman dönüp dolaşıp okudukça tekrar büyülendiğim bir başyapıt. İlk kez bir uçak yolculuğunda Los Angeles'a giderken okumuş, camdan aşağıdaki otoban ve çöllerin görüntüsü kitabın açtığı vizyonla şekillenmişti algımda. Kitabı okudukça beynim gözümden iletilen görüntüleri daha farklı işlemeye başlamıştı. Bugün hala sık sık California'ya gitmem, Joan Didion'ın "Play As It Lays" romanının baş...