Nasıl oldu da ABD'yle ilişkiler birkaç senede bu hale geldi? 2011 yılında dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın en fazla görüştüğü lider Erdoğan'dı. 2018'de yeni başkan Donald Trump "Türkiye'yle aramız bugünlerde pek iyi değil" diye tweet atıyor.
Yaşanan dolar krizinde Türkiye'nin yıllardan beri yaptığı yanlış tercihler ayrı bir tartışma konusu. Ama bir de işin siyasi boyutu var.
Belli ki yolda bir yerlerde eski defterler unutuldu ve Türkiye'ye yönelik yeni bir plan devreye girdi. Beyaz Saray'daki kiracıdan bağımsız olarak hayata geçirilen bu yeni devlet politikasında da mevcut iktidarın üzeri çizildi.
İlişkilerin bozulması Türkiye’nin FETÖ virüsünden kurtulmaya karar vermesine dayanıyor.
TÜRK DEVLETİNİN YENİ PARADİGMASI
Batı destekli bir FETÖ tezgahı olan Ergenekon davalarının ilk
olarak Avrasyacıları hedef aldığını hatırlayalım; “Eski Türkiye”nin
(yani Kemalizmin) askerinden akademisyenine ülkenin etki
makamlarından tasfiye etmesi öncelikli amaçtı. İlk içeri alınan
paşalardan biri Türkiye’nin Rusya ve Çin’le yeni bir dünya düzeni
arayışına girmesini öneren Tuncer Kılınç’tı
mesela.
FETÖ’nün ana akım medyaya sızmış kalemleri de köşelerinden sık sık
İlhan Selçuk, Erhan Göksel gibi isimleri hedef gösteriyordu.
Senaryosunu Kırık Hoca Gülen’in yazdığı Samanyolu dizileri Yalçın
Küçük taklidi Kaya Minik diye kalpaklı bir karakter yaratmış, idam
etmişlerdi.
Hedef alınan bu kadro “marjinal karakterler, önemli bir ağırlıkları
yok” diye geçiştirilebilir belki ama Doğu Perinçek’ten Erol
Mütercimler’e Avrasyacı/Ulusalcı kadronun tasfiye edilmek için
çabalandığı, seslerinin kısıldığı, söz gelimi Ankara’daki otel
toplantılarının darbe girişimi diye sunulduğu, bu isimlerin
hepsinin gözaltına alındığı veya tutuklandığı ortada.
Birbirlerini tanımayan isimleri bile aynı potada zindana tıkan ortak desen bugün Türkiye devletinin sahiplendiği yeni paradigma. Ergenekonlarla yok edilmeye çalışılan Eski Türkiye FETÖ’yle mücadele sürecinde tam olarak geri döndü ve bu değişiklik Kemalizm’le hiç barışık olmayan Batı’yı rahatsız etmeye başladı.
İşte, dolar krizin ilk günü Erdoğan’ın telefonda görüştüğü lider Putin. Sık sık Çin’le, İran’la, Rusya’yla işbirliği üzerinde duruluyor; S-400’lerde görüldüğü gibi bu yeni ittifak arayışı somut sonuçlar da doğuruyor. Yeni paradigmanın en büyük unsuru olan otoriter-muhafazakar ama ekonomisi güçlü bağımsız bir Türkiye tezi ta yıllar önce Mahir Kaynak gibi isimler tarafından dillendirilmişti. Bu modele göre bilindik müttefikler yerine başka ülkelerle kurulacak ittifak Türkiye’nin çıkarlarına daha uygun; bir devlet modeli olan Kemalizm’in Türkiye için sunduğu bağımsızlık ilkesiyle de örtüşüyor.
6. Filo’nun denize dökülmesinden “Metal Fırtına”ya kadar Türkiye toplumunun sağ-sol fark etmeden DNA’sına işlemiş Amerikan düşmanlığı da yeni paradigmaya halk desteği sağlıyor. Bugün seçim olsa ana muhalefet partisi de, medya da, halk da, hatta ABD de biliyor ki sandıktan yine Erdoğan çıkacak. Hatta oylarını bile artırabilir. Özellikle 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’dan sonra zihinlerdeki “dış güçler” algısı iyice oturduğu için seçmen yine liderin (ve onun suretinde ülkenin, bayrağın) etrafında kenetlenecektir.
İKİ İHTİMAL VAR
Türkiye için kolay ve kısa vadeli çözüm bağımsız ideallerinden
vazgeçip teslim olmak, bizi hiçbir zaman içine almayan ve hep belli
bir mesafede tutan Batı (özellikle ABD) ne derse onu yapmak.
İran’la doğalgaz alışverişine son verip silah için Rusya’nın
kapısını çalmamak. Belki dolar 1 TL olmaz, ama kısa vadede biraz
dengelenebilir. Tıpkı Kemal Derviş’in “kurtarıcı” olarak gelmesi
gibi palyatif bu tedbirle bir süre daha idare edebiliriz. Bunu
dileyenlerin sayısı hiç az değil.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde Abdullah Gül ısrarı da yeni
tezlerin bir anda çöpe atılıp eski bağımlı düzene geçişin acilen
uygulanmasıydı. Bu plana tek başına direnen Meral Akşener o kritik
rolü oynamasa belki “İlişkilerimiz çok iyi” tweet’i gelecekti
Trump’tan.