Kuşku içime ilk kez birkaç sene önce düştü. Kadıköy'deki Çiya'da hayal kırıklığına uğradığımı fark ettim. Dublaj Türkçesiyle açıklarsam memlekete yazacağım mektupta bahsetmeye değecek bir durum yoktu. Oysa bu mektubu New Yorker'dan New York Times'a yazmayan kalmadı. Çiya'nın sahibi Musa Dağdeviren hakkında Netflix'in "Chef's Table" belgesel serisi bir bölüm hazırladı. Türkiye'deki yeme-içme guruları—ki çoğunun zevksizliği ve cehaleti tescilli—yıllardır ona tapınıp duruyor. Bütün bu insanlar yanılıyor olamaz değil mi? Zaman zaman Hıncal Uluç olmakla eleştirildiğim, "sırf çoğunluktan farklı pozisyon almak için" uğraştığımı söyleyenler çok oldu. Ama onun paltosundan çıktığımdan beri ikimizin de özel bir çaba sarf etmediğini, sadece hayata ve dünyaya çoğunluk gibi bakamadığımızı bildiğim için bu lafları hiç ciddiye almadım. Fakat o gün Çiya'da hakikaten kendi kendime kuşkuya düştüm. Herkes tarafından beğenilen dünyaca ünlü bu lokantadan memnun kalmadan ayrılmamın benimle ilgili bir sorun olabileceğini düşündüm. Sesimi çıkarmadım, ama İstanbul'a geldiğimde de Çiya'ya uğrama alışkanlığımı sessizce bıraktım. Çiya'nın da çok umurundaydı sanki. Sonuçta her daim tıklım tıklım...