Gezi'nin ilk günlerinde yakasında mendiliyle takım elbiseli bir adam işini gücünü bırakıp parka uğruyor, gençler de "Kim bu" diye tuhaf tuhaf ona bakıyordu. İşte o adam şimdi İstanbul'u yönetiyor. 2013 yazında Ekrem İmamoğlu bir yandan günlük mesaisini yapıyor, ilçe başkanlığının yanı sıra yaptığı inşaatları denetliyor, öğleden sonra da üzerini bile değiştirmeden kendini Taksim'e atıyordu. CHP'nin ilk günden beri milletvekilleriyle birlikte parkta olduğunu söylüyor, ama partiden bağımsız bir işadamı olarak ayrıca gittiğini de anlatıyor: "Geziciyim çünkü gittim." Zaten Beyoğlu'yla ta üniversite yıllarından kalma özel bir bağı olduğunu, Anadolu'dan İstanbul'a gelen binlerce genç gibi kendisinin de İstiklal'i bir baştan bir başa dolaştığını anlatıyor. Bu caddenin etrafında süren hayata dışarıdan ama hayranlıkla baktığı izlenimini veriyor."Siyasette olduğum için biliyorum, Gezi döneminde iktidar partisinden isimlerin çocukları bile Taksim'e gitmek istiyordu," diyor. "Babaları 'Çocuklarımızı evde tutamıyoruz' diyor.""Siz de 'Gezi'nin ilk üç günü düzeldi sonra bozuldu' diyenlerden misiniz?" diyorum, 'evet' demiyor. Ama Gezi'nin partisiz bir isyan olmasından hoşnut olduğunu da gizlemiyor. Zaten bu yüzden iktidara yakın ailelerin gençlerinin de gittiğini vurguluyor. Açıkça "Parti nedir ki, koltuk nedir ki" diyenlerden. İdeolojik ayrışmaların eski bir dünyaya ait olduğunu, sol-sağ gibi kampların günümüzde pek anlamı olmadığını söylüyor. Bu yüzden her kesimden oy alabileceğini iddia etmiş seçimden önce, sandık sonuçlarına bakıldığında da haklı çıktığı anlaşılıyor.