Tanımayan biri beyaz saçlarına, kafasındaki beresine ve pala bıyığına bakarak onu Ege kasabasına taşınıp hala balıkçılık yapan eski bir solcu sanabilir. Oysa David Crosby sadece 68 kuşağının en önemli rock ozanlarından biri değildi; sükûneti seçip kendisini hayatın dinliğine teslim eden biri hiç değildi. Zor, kavgacı ve huysuzdu. Ve son ana kadar da huysuzluğunu bırakmadı. Dün ölüm haberini aldığımda o dönemi yaşamadığım, müziğine sonradan aşina olduğum, onunla büyümediğim halde nasıl bu kadar üzüldüğümü düşündüm. Hemen Ertuğrul Özkök'e haberi vermek için mesaj attım, çünkü en çok onun ve eşi Tansu'nun üzüleceğini biliyordum. Crosby, Stills, Nash (bazen de Young) ile büyüyen onlardı. Tansu şimdi torunlarına da onları dinletiyordu. Ben ise bir uçak yolculuğunda, ekonomi sınıfı koltuğunun arkasındaki küçücük ekranda onu yakından tanımış ve epey gecikmeli hayattaki duruşuna hayran kalmıştım. David Crosby tarihe damga vuran iki büyük rock grubunun (The Byrds ve CSNY) üyesi ve bugüne kadar yapılmış en iyi rock belgeseli "David Crosby: Remember My Name"in de öznesiydi.