Hemen her kutsala saldırılabileceğini, devrilmedik tabu bırakılmaması gerektiğini, her konunun mizah malzemesi yapılabileceğine dair inandım yıllar önce New York'taki bir yeraltı kulübünde sarsıldı. Şehrin gece hayatının Huysuz Virjin'i diyebileceğim Lady Bunny gösterisinin ortasında kendisinden övgüyle bahsedenlerin montajına yer vermişti. Aralarından biri de ülkenin en önemli sinema yazarı Robert Ebert'dı... Tamamı sahte ve mizah amaçlı olan kurguda Ebert'ın Lady Bunny'nin şovu için ağzından çıkan söz "Jaw dropping"; tam tercümesi "çenem düştü" olan bu ifade "Ağzım şaşkınlıktan açık kaldı" anlamına geliyor. Ebert'ı tanımayanlar için esprinin bir numarası yok; tanıyanlar için de komik mi emin değilim. Ebert gerçek hayatta uzun bir kanser mücadelesinden sonra hakikaten de çenesini kaybetti. Televizyon programları yapan, sesiyle ve kalemiyle hayatını kazanan gazeteci konuşamaz oldu, çenesi olmadığı için çiğneme yetisini de kaybetti. En acısı da bütün bunlar gözümüzün önünde oldu. Lady Bunny saldırılmadık kutsal olmadığına inanıyor, ifade özgürlüğünün sınırsız, mizahın rencide edebilme özgürlüğünü olduğunu savunuyor. Bu argümanlara itirazım yok ama yaptığı şakadan rahatsız olmamı da engellemiyor bu düşünce. Belki Ebert'ı bir okuru olarak gerçekten sevdiğim, "çenesinin düşüşüne" şahit olduğum için.HER KONU MİZAH MALZEMESİ OLUR MU?Dün, mizahın bir sınırının olup olmaması gerektiğini Ertuğrul Özkök'ün yazısını okurken yine düşündüm. Aldülkadir Selvi'nin Adnan Oktar söyleşisini yeniden ti'ye alarak yazmış, dalga geçiyordu. Daha baştan Selvi'nin söyleşisi gazetecilik açısından sakıncalıydı zaten; uzun lafın kısası gazeteciler her kendini bilmeze ifade hakkı tanımak zorunda değil. Irkçılar, katiller, sapıklar, Hitler böyle bir şansı hak etmiyor.Ama Özkök'ün pek de üzerinde düşünmeden "Pazar eğlencesi" olarak yazdığı mizah yazısı Adnancılar gibi ciddi bir örgüte medyanın yıllardır süregelen yanlış yaklaşımının bir devamı. Dalga geçerek hafife almak, bilmeden önemini azaltmak, şoku hafifletmek... Reha Muhtar'ın her ciddi haberi Televole diline uyarlayıp gazeteciliğin toplumu aydınlatma fonksiyonunu yerle bir edip mesleki değerlere tecavüz etmesi bu alışkanlığın en uç noktası. Görünürde Özkök'ün yazısı bu tarz habercilikle kıyaslanmayacak kadar zararsız. Ama yine de yaygın bir medya alışkanlığını yansıttığı için masaya yatırılmaya değer.