Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Çok erken yaşta gazete koridorlarında öğrendiğim bu sözün doğruluğuna dün yine tanık oldum. 35 yıldır kesintisiz Hürriyet'te yazan, bunun 20 yılını gazetenin tepesinde, ülkenin en güçlü yayın yönetmeni olarak geçiren Ertuğrul Özkök de gitti. Halbuki gitmez denen kimler gittiğinde o kalmayı başarmıştı. Emin Çölaşan'dan Oktay Ekşi'ye bir dönemin sarsılmaz köşeleri yıkıldı, hatta gazetenin patronu üç kere değişti. Ama Özkök hep kalmayı başardı. Ta ki düne kadar. Bir şeyler olduğu belliydi zaten. Bugüne kadar hiç izin yaptığını görmediğim, kıtalararası seyahatte olsa bile yazısını illaki yazan – ki gündelik yazıyı 15-20 dakikada yazıyor – Özkök geçenlerde bir aylık kitap iznine çıkacağını not düşüp yazılarına ara verdi. İnandırıcı değildi, çünkü yayın yönetmenliğini bıraktıktan sonra hem köşesini yazabilmiş hem de arka arkaya kitaplar yayımlayabilmişti. "Magazin yazılarıyla döneceğim," cümlesi de ipucuydu; bir aylık uzlaşma-pazarlık süresine işaret ediyordu. Zaten epey bir süredir "rahatsızlık veren" konulardan kasten uzak duruyor, kurumda baş ağrısı yaratmamaya çalıştığından "memleketin bunca sorunu varken..." yazıları yazıyordu. Ama bir...