Erdoğan aslında 1994’ten beri Gökçek’e tahammül ediyordu. İkisini de o seneki belediye seçimleri yaratmıştı. Yıllar sonra zaten kırılgan olan ilişkiyi Bülent Arınç bitirdi. Arınç’ın bu yolculukta harcanabilir olması, bir köşeye kaldırılması önemli değil. Bunu zaten biliyordu, ama şeytan gibi zekâsıyla Erdoğan’ın düşünce sistematiğini de çözmüştü. Nokta atışıyla Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel FETÖ’ye sattığını ima etti ve Erdoğan’ın kafasındaki kuşkular arttı. Parsel parsel yapılan inşaatlardan Gökçek’in çevresi de zengin oldu.
Son gülen ise Emin Çölaşan oldu. Onunki Gökçek’e karşı kan davasıydı adeta, ama bu mücadele çok ağır geçti. Doğan Grubu’nda bir etik kurul oluşmasının tek nedeni Çölaşan’a Hürriyet’te “İ. Melih” ya da türevlerini yazdırmamaktı mesela.
Bugün bakıldığında Çölaşan ile Gökçek’in kaderinin de tuhaf bir şekilde benzediği ortaya çıkıyor.
Aydın Doğan’la da Emin Çölaşan’ın ilişkisi karşılıklı “tahammül etme”üzerine kuruluydu. Doğan hep bir şekilde Çölaşan’dan kurtulmanın yollarını aradı ama iklim hiç müsait değildi. Gökçek’in oy oranları varsaÇölaşan’ın da okurları vardı. Ama gün geldi o ilişki de kopuverdi.