Turgut Özal'ın Türkiye'de iki buçuk gazete (Hürriyet, Sabah ve Cumhuriyet) kalması gerektiğine dair tespiti genelde olumsuz hatırlanır. Ama okur yazarlık oranına, nüfusa bakıldığında aslında doğru bir öngörüdür. Türkiye'de tıpkı haber televizyonları gibi yazılı basın enflasyonu da var ve bu kalabalığın en büyük faydası gazetecilere. Farklı medya gruplarının ve markaların olması iş güvencesinin sektörde başka bir yerde iş bulmak için güvenceydi eskiden. Gerçi çoktandır böyle bir imkan da kalmadı ya...Öte yandan birçok gazete ve haber televizyonun olması bir ürün çeşitliliği de yaratmıyor. Haber tüketicisi bayiye gittiğinde ya da televizyonu açtığında birbirinden pek de farkı olmayan seçenekler buluyor. Doğrusu iki buçuk gazete değil, tamamı kırmızı logodan oluşan bir tek gazete çıkıyor Türkiye'de. Bugün son sayısı yayımlanan Vatan'ın eksikliği de hissedilmeyecek. Zaten ne zamandır neden çıktığını, eski ve yeni patronlarına neden para kaybettirdiğini merak ediyordum. ESKİ BABIALİ'NİN BİTİŞİVatan'da bir sene çalıştım. Gazetecilik açısından en verimsiz ama rahatlık bakımından en harika dönemimdi. Haftada sadece 15 dakika çalışıyor ve bir önceki gazeteden aldığımın iki katını kazanıyordum. En güzeli de hiç kimse arayıp sormuyor, hiçbir şey beklemiyordu. Bir senelik ücretli izindi aslında. Yalnız da değildim. Gazetenin kurucuları vefa borcu adına böyle bir sürü insanı kadroda tutuyordu. Hiçbir zaman ne iş yaptıklarını anlamadığım bu isimlerin birçoğu çalışırmış gibi gözükmek için her gün gazeteye gidiyor, buldukları alt düzey müdürlerin odasında sabahtan akşama kadar geyik muhabbeti yapıyor ve mesai bitiminde kart basıp çıkıyorlardı. Vahşi kapitalizme rağmen bu "ağabeyleri" kollamak bir Babıali geleneğiydi belli ki. Yükselen değerlerin gazetesi Sabah'ı çökertip o kulvara yerleşeceği bekleniyordu. Aksine "Ekmeğe zam geldi, kasapta et fiyatları can yakıyor" gibi klişe haberler, bilindik formüllerle ikinci lige oynadı Vatan. Vasatlığın ve çürümenin bir numaralı sorumlusu Posta'nın da etkisiyle tarihi Milliyet'i de bu kulvara çekti. Şimdi Milliyet tarafından yutulacak olmasındaki ironiyi bir tek ben görüyor olamam herhalde. Gazetelerin okurun gerisinde kalmasının başlangıcı da vasatlığın, bu eski tip Babıali gazeteciliğinin modern gazetecilikten bir türlü silinmemesi olsa gerek. Yakın zamanda kendi çalıştığı basılı gazetesi kapanan bir gazeteci olarak bu noktada bir parantez açmam da zorunlu. Aslında kuruluşunda yer alacağım ama şartlar bana kapanışında yer alma imkanını veren Habertürk'ün kağıt baskısı çıtanın düştüğü medyada bir anomaliydi; çok iyi bir gazeteydi. Bunu ben söylemiyorum. Benden sonra "Bir de şimdi eve Habertürk mü alacağız" diye hayıflanan bir arkadaşım birkaç hafta sonra "Epey iyi gazeteymiş, bayağı şey öğreniyorum" demişti. Ekonomik ve siyasi krizlerin ve teknolojinin dönüştürücü etkisinin olmadığı bir dönemde ergenliğini atlatıp olgunlaşsaydı Özal'ın dediği iki buçuk gazeteden biri olabilirdi.Bugün ise sorulacak soru kaç gazete kalacağı değil, gerçekten gazetelere ihtiyacımızın olup olmadığı. İŞSİZ GAZETECİLER ORDUSUYılda birkaç yüz milyon dolar mutfak masrafı bile etmeyen Jeff Bezos gibi bir melek kurtarıcı olmadan bir gazetenin yaşaması, bildiğimiz anlamda gazete dediğimiz yayın organını varlığını sürdürmesi imkansız gözüküyor. Amazon'un sahibi Bezos için satın aldığı Washington Post ne bir silah ne de ihtiyaç, sadece hobi ve çalışan bir grup gazeteciyle sayıları giderek azalan okuyan bir kitleye jest. Ama dünyada da bir tane Bezos var. Öte yandan mesela sırf Columbia Üniversitesi her yıl 400'e yakın gazeteci mezun ediyor. Uzun vadede bu dengesizliğin yeni bir işsiz sınıfı yaratacağı, balonu patlayacağı, teknolojik gelişmelerin sadece yerlerine kolayca makinelerin konacağı vasıfsız işçileri değil gazetecileri de vurmaya başlayacağı ortada. Gazetecilerin doğasından, yetiştirilmelerinden dolayı başka bir iş yapmaya yatkın olmadıkları da biliyorum. Soru sorma, güçlü her kimse ondan hesap sorabilme ayrıcalığını bir tek bu sektör bize sağlıyor. En başta bu alışkanlıktan vazgeçmek pek çoğumuzu başka yerde "işe alınamaz" yapıyor. Peki ya kaçınılmaz son gelirse? Hazırlıklı mıyız, işte ondan emin değilim. *** Okurlara, editörlere not Bir süredir okurlardan şikayet geliyor, Habertürk yöneticileri ise çok kibar oldukları için henüz bir şey demediler ama onların da canlarını sıktığımın farkındayım.Şikayet şu: Yazılarım sayfaya geç yükleniyor. Sorumlu ise tamamen benim. Çünkü hayatımda ilk kez çok zor yazıyorum, çok geç yolluyorum.Birkaç haftadır sebebini bilmediğim bir ağırlık var üzerimde. Giderek baş dönmesine, yoğun baş ağrılarına dönüşüyor. Bir türlü güne başlayamıyorum. Rutinim tamamen aksadı. Hem akademik çalışmalarım, hem de gazete yazılarım etkileniyor bu durumdan.Önceki gün uykumu alıp tam uyanıp yazımın başına oturdum mesela, bir saat sonra mıknatıs gibi adeta bayılırcasına yeniden uyumaya başladım. Bir süredir bu durum kendi kendini tekrara ediyor.İlk kez dün ciddiye almaya, sonunda bir doktora görünmeye karar verdim. Çünkü düne kadar uykusuzluk, yorgunluk, iklim değişikliği gibi bahanelerle geçiştiriyordum. Hastalık hastası da değilim ama hafiften endişelenmeye başladım.Umarım altından bir şey çıkmaz, sadece dönemsel tembelliktir.Rutinime dönmeye çalışırken umarım editörlerim ve okurlarım beni anlayışla karşılar.