Şenol Güneş yalnız bir adam, yazgısı bu. Milli Takım’ı çalıştırdığı yıllarda eşi ve küçük kızı Trabzon’da yaşıyordu, sabahtan akşama kadar çalıştığı için hiç ama hiç görüşemiyordu ailesiyle. Dünya Kupası’na hazırlanırken eşini sadece bir kere görmüştü mesela. Bütün hayatını işine adamıştı, başka türlü başarılı olamayacağını biliyordu.
Sonunda Türkiye spor tarihinin en önemli başarılarından birinin mimarı oldu. Milli Takım’ı dünya üçüncüsü yaptı, ama memlekete geldiğinde işitmediği hakaret kalmadı, hiç kimseye yaranamadı.
Futbol oynarken de yalnızlığı seçmişti zaten. Herkesin infaz etmeye en hazırlıklı olduğu, formasıyla bile takımından ayrılan ve üç direk arasında bir başına bekleyen kaleciydi.
Tevazuyu karizma noksanlığıyla karıştırdığımız için bir türlü Güneş’i “kulübe” dahil etmedi kodamanlar. Fatih Terim gibi garip el hareketleri ve mimikleriyle iddialı cümleler kurup üzerine yakışmayan pahalı kıyafetler giyerek caka satmıyordu. Ama Fatih Terim takımdaşlık üzerine konferans verip İtalya’da çalıştırdığı kulüpten kovulurken Şenol Güneş futbolda sportif başarı çıtasını yükseltiyordu.
Beşiktaş’ı ikinci kez şampiyon yaptığına göre yeteri kadar karizmatik olmuş mudur acaba?
Yaklaşık 15 sene önce Güneş’e karizma tartışmalarını sormuştum.
“Karizmam yoksa aklım var” demişti bana.
Benim tanıdığım Şenol Güneş görünürde epey sıradan bir adam, herhangi biri gibi giyiniyordu. Cümlelerini süslemiyor, içeriğe daha çok önem veriyordu. Lafı dolandırmıyor, net ve yalın sözcüklerle konuşuyordu. Bunlar karizma noksanlığıysa, evet, karizması hiç yoktu.
ZUCKERBERG ETKİSİ
Zaman zaman paradigmalar sarsılır, yerlerine yenileri konur. Eskiden filmlerde, karikatürlerde, televizyonda “zengin” hep şişman bir erkek olarak gösterilirdi mesela. Oysa günümüzde obezite yoksullarla, fast food’la, bilinçsiz beslenmeyle özdeş ve sınıfsal bir sendrom. Bir dönem kadınlar büyük kalçalarını gizlemek isterlerdi, J-Lo ve Kim Kardashian yüzünden basenlere rağbet arttı.
Bir kolunda sarışın, bir kolunda esmer mankenle gezen yanık tenli, saçı jöleli karizmatik figürün yerini ise ayağında Adidas terlikleri ve kapüşonlu üstüyle Mark Zuckerberg aldı. Okulda “inek” diye dalga geçilenler hem dünyayı değiştirip yönetmeye başladı hem de bütün ezberleri yerle bir etti. Hep aynı kıyafeti giyen, hatta bir dönem her yerde çıplak ayakla dolaşıp uzun süre banyo bile yapmayan Steve Jobs öldüğünden beri Zuck’tan daha karizmatik biri var mı şu anda iş dünyasında?