Kendimi profesyonel bir yiyici olarak görüyorum ve yıllar içinde kendi kendime belirlediğim belli kriterler beni hiç yanıltmıyor. Bu konuda abartılı bir özgüven sahibiyim. O kadar ki, fotoğraftan, dekordan, içerideki insan malzemesinden bir yerin yemeğinin iyi olup olmadığını uzaktan bile kestirebiliyorum. Aşırı özgüvenin yanıltıcı olabileceğini öğrenmem için Londra'ya bir zindana gitmem ve 220 pound bedel ödemem gerekti. Olay bir zamanlar döner bıçaklarıyla yağmacıları kovan Türklerin yaşadığı Dalston bölgesinde geçiyor. Yer Mangal II. Hafif çaprazdaki birinci Mangal'la karıştırmamak gerek 1994'ten beri açık olan bu Türk ocakbaşını. Pandemi sırasında yeni kuşak Dirik kardeşler Mangal II'yi küçük porsiyonların ve deneysel reçetelerin sunulduğu bir "fine dining" tecrübesi olarak yeniden icat etti. Sosyal medyanın da gazıyla yer bulmanın epey zor olduğu bir restorana dönüşüyor. Eski Mangal II'yi tavsiye edenler arasında Hussein Chalayan da vardı. Fotoğraflardan ve mönüdeki iddiadan Mangal II'nin kentin en iddialı mekanlarından biri olduğunu düşünmek mümkün. Sadece Türk lokantaları arasında değil, lokanta kültürü Brooklyn'e fazlasıyla özenen ama genelde altında kalan Londra'da ön...