İktidara yakın köşe yazarları bir süredir AK Parti’nin eski dinamik söylemine kavuşması gerektiğini, yeni bir yol haritası çizileceğini yazıyor. Referandum sonrası büyükşehirlerden alınan sonuçtan da seçmenin yeni bir hareketlilik beklediği sonucunu çıkarmak mümkün. Kuşkusuz, yıllardır iktidarda olan bir partinin yorulması, eski çekiciliğini bir ölçüde kaybetmesi şaşırtıcı değil. Erdoğan’ın en büyük şansı alternatifsiz oluşu, ama bu durum yeni adımlar atılmasına engel değil. Şimdi sadece ülke değil, parti de yeniden liderine kavuşmasıyla birlikte özüne dönüyor. Bu aynı zamanda 2004 ruhuna dönüş anlamına da gelebilir. Türkiye’nin her kesiminin kucaklandığı, muhafazakâr siyasete mesafeli olanların bile reformları alkışladığı o dönem, iktidarın hem yurtiçinde hem yurtdışında en çok parladığı yıllardı.
2004 ruhu Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olduğu gerçeğinden doğmuştu. ABD ve İsrail gibi yıllarca ittifak yaptığımız ülkelerle yakın ilişkiler korunmuş, radikal söylemler törpülenmiş, gerek ekonomik gerekse de sosyal reformlar yapılmıştı. Son yıllarda çeşitli nedenlerden dolayı farklı arayışlara girildi. Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik küstah tavrı, ABD’nin Arap Baharı sırasındaki dengesiz Ortadoğu politikası önemli etkenlerdi. Epey sancılı bir dönemden sonra gerek Batı gerekse de Türkiye birbirini tam olarak dışlayamayacağının farkında. 2004 ruhunun dirilmesi kaçınılmaz.