Kendi kişisel tarihimde "Orada olmalıydınız," diyeceğim birkaç andan biri Ankara'da adının Manhattan olduğunu hatırladığım bir rock bar'da yaşandı. Teoman, Şebnem Ferah ve Mor ve Ötesi'nin ortak turnesini takip etmek için şehir şehir geziyordum; Diyarbakır'dan Erzurum'a, Trabzon'dan Ankara'ya, Eskişehir'e gitmediğim yer kalmadı o sene. 2000'lerin başıydı, Türkiye'de bir rock dirilişi yaşanıyordu, Anadolu'nun dört bir yanında gençler bazen "Nasıl inanırım sana / Bu yürek ağır bana," diye çığlık atmak için ya da "Bildiğim tüm hayatlar paramparça," diye görmek için konserlere akın ediyordu. Rock müziğinin hiç girmediğini düşündüğüm şehirlerdeki o aydınlık yüzleri hiç unutamayacağım. Müziğin birleştirici ve özgürleştirici yönünü birebir görmek için idealdi. Ama asıl tarihi şov sahnede değil, konserler bittikten sonra yaşandı. Artık kendimi de aralarından biri saydığım için "ekip olarak" diyebilirim, "ekip olarak" vardığımız Ankara'da Anadolu yorgunu olarak kendimizi konser sonrası eğlenmek için sokağa atışımız var ya... Harun Tekin o gece 17 'shot' yapmıştı sanırım, Şebnem Ferah yüksek tabanlı botlarını göstererek "Ayakkabılarıma binip geliyorum," diyordu. Ama o gecenin yıldızı...