Bugüne kadar düzenlenen hemen hemen bütün moda sergilerinin çok temel bir problemi var. Bir obje olarak sergilenen kıyafetler cansız mankenin üzerinde çok etkileyici duruyor ama bu etkisini bir-iki dakika içinde kaybediyor. New York'ta ancak uzun kuyruklarda bekleyerek görülebilen Alexander McQueen sergisinden benim şahsi favorim Met'teki "Modada Katolik Hayal Gücü" sergisine kadar hep aynı sorun mevcut. Kıyafet ancak bir başkası üzerinde taşıdığında, bir insanla birleştiğinde, Audrey Hepburn ya da Carrie Bradshaw giydiğinde hayal gücümüze kazınıyor. Müzede asılı kıyafeti gördüğümüzde aklımız doğrudan o kıyafeti giyen kişiye, o kıyafetin giyildiği ana gidiyor. İnsandan ayrılan kıyafete şöyle bir bakıp geçiyoruz çoğunlukla. Bu sorunun ortadan kalktığına, kıyafetin tek başına sanat eseri bir obje olarak var olabildiğine ilk kez geçen hafta Paris'te altı ayrı müzede açılan Yves Saint Laurent sergilerinde gördüm. Büyük ustanın Paris'teki ilk defilesinin 60. yıldönümüne günü gününe denk gelecek şekilde organize edildi bu sergiler.