Kırkağaç'ta kavun, Katman'da ceviz, Tavşanlı'da leblebi, Erzurum'daki tespih, İnegöl'de çatala saplanmış köfte, Edremit'te iki avucun tuttuğu zeytin, Kızılcahamam'da bazlama, Beypazarı'ndaki havuç heykelleri son yıllarda yerel yönetimlerin tanıtım amacıyla diktiği...ucube mi desem, sanat eseri mi, 'kitsch' başyapıtları mı bilemedim. Ama neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Bunların bazısı tahammül edilemeyecek kadar berbat, içlerinden bir-iki tanesi de fena değil. Epey bir zamandır bu tırnak içindeki "eserler" Ankara'nın dinozorları kadar dalga konusu. Jeff Koons'a benzeten de oldu, haklı olarak bunların kabul edilemez olduğunu söyleyenler de. O tuhaf ucubeleri meydanlara dikenler bile beğeniyor mu, bilmiyorum, çünkü uzaktan da yakından da bakınca insan gülmeden duramıyor. Derin bir okuma yapmaya kalksak bizim heykelle değil heykelin bizimle dalga geçtiğini düşünebilir, buradan türlü anlamlar çıkarabiliriz belki. Bu heykellerin ardındaki isim Claes Oldenburg olsaydı eğer, ama değil. Bizdeki yaklaşık iki hafta önce hayatını kaybeden ve kamusal alanda sıradan objelerden devasa heykeller yaratan bir dâhinin kopyaları sadece. KAMUSAL ALANDA...