Türkiye'de seçim kampanyasının yılın 365 günü 24 saat sürdüğünü anlayan bütün enerjisini buna adayan belki de ilk siyasetçi Recep Tayyip Erdoğan'dı. Onun siyasi hırsı sayesinde AK Parti gece gündüz çalışan, sürekli kamuoyu yoklamaları yapan, seçmenin kapısını seçimden seçime değil de her dakika çalan bir siyasi makine olarak yıllarca hareket etti. Mahalleden genel başkana neredeyse doğrudan bir hat kuruldu, en tepedeki isim en alttakilerin derdiyle ilgilendi. Bunca sene partinin neredeyse her seçimi kazanması da kampanyayı duraksamadan sürdürmesinde gizliydi.Ancak zamanla her kurumda olduğu gibi AK Parti de yoruldu, Cumhurbaşkanı Erdoğan da tek başına her yere yetişemez oldu. Zaten son yerel seçimlerde iktidara yakın yazarlar büyük şehirlerin kaybedilmesinden teşkilatı sorumlu tutuyor, teşkilatın yeteri kadar çalışmadığını yazıyor. Bu yorgunluk anlaşılır da bir durum, arka arkaya seçime giden Türkiye bile yoruldu teşkilat nasıl yorulmasın.Türkiye'deki siyasetin trajedisi kazanma formülünün çalışmak olduğu belliyken muhalefetin bunca sene parmağını bile kıpırdatamamasıydı. Kampanyayı sadece seçimden birkaç ay önceye yaydılar, özellikle kararsız seçmenle uzun süreli bir bağ kuramadılar. Halbuki son yerel seçimde de görüldüğü gibi çalışınca oluyormuş... KÜRT AÇILIMI SANDIK YATIRIMI Şu ana kadar seçim kampanyasının hiç bitmemesi gerektiğini anlayan bir ikinci siyasetçi Ekrem İmamoğlu gibi gözüküyor. Son günlerde yine İstanbul dışındaki bir seyahati tartışılıyor, İstanbul'la ilgisi olmayan bir konuda fikir beyan etmesi eleştirilere neden oluyor özellikle iktidar çevrelerinde. Hakikaten de "sadece" İstanbul'un belediye başkanıymış gibi davranmıyor.Bu sefer Bodrum'a değil, Diyarbakır'a gitti. Gitmek zorundaydı çünkü İstanbul'daki koltuğunu Kürt oyları sayesinde kazandığını, bundan böyle siyasi macerasında da Kürt seçmenle ve HDP'yle ortak hareket etmesi gerektiğini biliyor. HDP de ondan gitmesini bekliyordu. Dahası, Diyarbakır'a giderek ve kayyum atanan belediyelere tepkisini göstererek demokratik bir çıkış da yapmış oldu. Sonuçta hiç kimseyi ikna etmeyen bir adımdı belediyelere kayyum atanması, İmamoğlu da fırsatı iyi değerlendirdi.Ancak bu ziyareti o meşhur Bodrum tatili öncesi eşi Dilek İmamoğlu'nun Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'a gitmesinden bağımsız düşünmek imkansız. Herhangi bir siyasi buluşma gibi o ziyaret de sadece eşler arasında bir çay saatinden ibaret değildi. İmamoğlu çiftinin Kürt açılımı HDP seçmeni üzerinde olumlu bir intiba da bıraktı. Konuşulan yeni formül olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş'ın aday olmaması, ya da ilk turdan sonra çekilip İmamoğlu'na destek vermesi. Bu senaryolar için çok erken gerçi. Ama Türkiye'de de yarın ne olacağı belli olmayacağı için şimdiden konuşmakta fayda var.