ÖNCEKİ gün yıllardır gittiğim Metropolitan Müzesi’nde o meşhur merdivenlere oturan insanlara bir kez daha baktım. Yakın zamanda Türkiye’de olduğum için de hemen aklıma “Yassah hemşerim” mantığı geldi.
Kendi mahallelerinden gençleri bile alışveriş merkezlerine sokmayan özel güvenlik merdivende oturmaya da izin vermezdi herhalde. “Neden?” diye sorulduğunda herhangi bir mantıklı açıklama yerine “Yasak” demekle yetinilir genelde. Biraz sorgularsanız basamaklara zarar gelmemesi için bu kuralların konulduğunu iddia edenler bile çıkabilir. Parklarda çimenlere basmamak da aynı mantığın ürünü.
TAKSİM DOLMUŞLARI
Halbuki şehirleri çarpıcı kılan, içinde yaşayan insanların ziyaretçilerle birlikte oluşturdukları spontane yaşam alanlarıdır. Met’i tasarlayanlar merdivenlerine insanlar gelip otursun diye planlamadı, bu gelenek kendi kendine böyle oluştu.
Şehirde yaşayan insanların şehrin bir performans alanına dönüşmesindeki etkisi de yadsınamaz. Bizde bu renk epey bir süredir kayboldu. 2000’lerin başında Elmadağ’da breakdance’çılar türemiş, her akşam boş dükkânların önünde kendi kendilerine bir kültür yaşatıyorlardı. Beşiktaş sahilinde kaykaycılar, Akmar Pasajı’nda rock’çılar ve daha sayısını, adlarını hatırlamadığım onlarca alt kültür ortaya çıkıyordu. Depresyon hırkalı goth kızlar bile.
Yakın zamana kadar bugün adlarını bildiğimiz birçok sanatçı karşı dolmuşlarıyla Taksim civarındaki barlarda birkaç şarkı söylemek için geliyor, AKM’nin yanındaki duraklardan “dolunca kalkacak” saatteki dolmuşlarla yine evlerine dönüyordu.
BEKÇİ MESELESİ
Şehirlerin değişmesi kaçınılmaz, ama bu değişim ilerleme anlamına gelmezse kültürel iklimi de öldürür. Karşı dolmuşlarının AKM’nin yanından kalkıp kalkmaması önemli değil, Taksim’e gelme sebebinin ortadan kalkması sorun. En basitinden bir 10 yıl sonra yeni bir Athena çıkmayacak demektir. Zira Taksim ortadan kalkarken yeni semtler, yeni spontane ifade alanları da açılmıyor.