Hıncal Uluç sürekli gezer, gezerken hiç not almaz, ertesi gün aklında kaldığı kadarını yazardı. Eğer aklında kalmıyorsa yazmaya da değmez demekti. İzlenim yazarı için fena bir taktik sayılmaz, gazetecinin temel silahı not defterinin gerekliliğiyle çelişse de. Şimdi Bebeköy'deki o akşam yemeğini hatırlamaya çalışırken kendi kendime keşke Hıncal Abi'yi biraz daha az örnek alsaymışım diyorum. Ortamı hatırlıyorum. Masa örtüsü, sandalyeler, giriş, bahçe, ışıklandırma, tabak düzeni, çatal bıçak, kokteyller çok net. Ama bir de ne yediğimi hatırlayabilsem... Aman da Bravo'nun DNA'sında Mehmet Gürs'ün yıllar önce Nu Pera içinde açtığı kusursuz lokantası Lokanta'dan izler var. Gürs o yıllarda süslü, iddialı, orasından bir ot şurasından bir teknik sıçrayan yemeklerden bıkmış ve sadece, basit ama mükemmel lezzetli tabaklar sunacağı bir yer açmak istemişti. Sonuç mükemmeldi. O ekibin içinden Melis Korkud da şimdi Aman da Bravo'da ve Aman da Bravo da aynı sadelikle, iyi malzemeyle iddiasız yemekler yapıyor. İddiası da bu.