Önce Taksim Meydanı düştü. Hep üzerinde kavga edilen, birilerinin sahip olmak için savaştığı bir simgeydi; fiziksel bir mekandan daha çok simgesel anlamı için mücadele verildi. Şimdi İstiklal Caddesi’ni kaybettik. Gençlerin hayal kurarak bir ucundan diğerine dolaştığı, bir zamanlar cafe’lerinde fikir tartışmalarının yaşandığı, aşkların başlayıp bittiği, sarhoş olduğumuz, uykusuz kaldığımız, suçun, kaosun, ama aynı zamanda canlılığın, bir şehrin ruhunun, atan kalbinin de merkezi olan caddeye çıkmamız denetime tabi artık. Sayılı ve seçilmiş insanlara tanınan bir ayrıcalık gibi sokakta dolaşmak.
Bizi nasıl vurduğunu hala çözemediğimiz, nasıl kurtulacağımızı bilmediğimiz bir virüs yüzünden hepsi. Hayatta kalmak için bu fedakarlığı yapmamız gerektiğine ikna olduk. Bir gün zaten her şeyin normale döneceğini düşünüp sokağa çıkmamaya, evde oturmaya, insan ilişkilerini askıya almaya razı oluyoruz.