Şüphesiz Cumhuriyet geri dönülmez başarılar elde etti, ama sorunlarımız var. Dedik ki Türkiye’nin düşünce kaynağı ve beyni Atatürk, akıl-bilim ve çok iyi eğitim sacayağı üzerinde ulusun var olabileceğini biliyordu. Bu sacayak tam anlamıyla çağdaşlık, çağdaşlığı yakalamak hedefiydi. Tüm bunların çatısında da laiklik vardı.
Türkiye 1923’de yüzde 90’ı köylü olan bir toplumda, öğretim-eğitim ve sanayileşme devrimlerinin en önemli adımlarını attılar. Ta 1925’lerde başlayan istikbal göklerdedir sloganı ile uçak sanayinin kuruluşu, bu büyük ileri görüşün eylemiydi. Bakın, bu sanayiyi İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren, ne gerek var, size en mükemmelini vereceğiz, diyerek ortadan kaldırdı. Daha birçok atılımı sona erdirdi o zamanlar ülkeyi yöneten kafalar...
BEYİN TRANSFERİ
Bir bilim ve araştırma ve sanayi hamle ülkesi hedeflerindeki 1950’den sonraki gerileme, süreç içinde ülkemizin yaratıcı beyinlerinden önemli bir kısmını dışarıya yöneltti. İleri bilim ve teknoloji koşullarını burada adım adım inşa etmezseniz, bu alanda çalışacak beyinlerimiz ülke dışına göç eder. Zaten ABD ve Avrupa ülkelerinin hem Türkiye hem dünya çapındaki politikası, bizim gibi ülkelerin beyinlerini transfer etmek üzerine kurulu.
Mesela Aziz Sancar ile birlikte Nobel de ABD’ye gitti. Ali Erdemir’lerden tutun Hotamışlıgil’lere kadar, isimlerini burada sayamayacağım kadar yüzlerce bilimcimiz ve şimdi en gençlerinden mesela Furkan Öztürk, yaratıcılıklarını oralarda gerçekleştiriyor.