Fazla değil topu topu bir yıl önce, 28 Şubat 2015, Dolmabahçe
Sarayı’nda hükümet üyeleri ile PKK ve İmralı’yı temsilen Sırrı
Süreyya ve diğer HDP ekibinin “nasıl oturulacağı ve poz verileceği”
bile kararlaştırılarak poz verdikleri ve 10 maddelik ortak bir
deklarasyon açıkladıkları tarihtir.
Kıyamet bu ünlü “Dolmabahçe mutabakatı” üzerinde kopuyor, ben de o
tarihe geri dönüyorum. Ama bir merakla: 28 Şubat deklarasyonuna ilk
gün tam olumlu mu yaklaştı Cumhurbaşkanı, ne oldu, ne masayı tam
devirdi?
28 Şubat, RTE ilk gün, “Silahların bırakılması çağrısı çok önemli
bir beklentiydi” diyor, “ancak uygulamasını da görmemiz lazım,
acaba bu uygulama, şu seçim öncesinde veya seçimlerde araziye ne
kadar yansıyacak… burada silahı bırakması gereken bölücü terör
örgütünün mensuplarıdır” sözlerini de ekliyordu.
Yani Erdoğan mutabakata şerh koyarak yaklaşıyordu. Sadece o
mu?!
Aynı gün Selahattin Demirtaş da “Çağrıyı önemsiyoruz” diyor ama
hemen arkasından o da ekliyordu: “Hükümetin barış sürecinde
yürüttüğü politikalar barışa son derece uzaktır ve zerrece umut
vermiyor.”
Yani aslında ortada RTE ile tam ve iyi bir mutabakat yoktu. Bakın
şimdi, iki hafta sonra:
Seni başkan yaptırmayacağız
15 Mart: RTE, “Kürt sorunu yoktur” diyecek. Dolmabahçe mutabakatını
tam devirecekti. Öyle ya Kürt sorunu yoksa, Dolmabahçe neydi?
17 Mart: Selahattin Demirtaş, 7 Haziran’a giderken seçim sloganını
açıklıyordu: “Erdoğan, HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda
nefes aldığı müddetçe sen başkan olamayacaksın.. seni başkan
yaptırmayacağız. Seni başkan yaptırmayacağız. Seni başkan
yaptırmayacağız.”
20 Mart: Erdoğan, “10 maddelik prensip mutabakatına itiraz ederek,
‘Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim, İzleme
Kurulu’na karşıyım.. Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu
görüşüyor diye bir şey yok’ ” dedi. Yani Dolmabahçe ve İzleme
Kurulu konusunda hükümetin kendisi ile mutabakata varmadan hareket
ettiği mesajını verdi.
21 Mart: Arınç (Başbakan yardımcısı): “Cumhurbaşkanımız çözüm
sürecini başlatan ve bugüne getiren kişidir. 6 aydan beri
başbakanımız ve hükümeti çözüm sürecini başarılı bir sonuca
ulaştırmak için gayret sarf ediyor. Bugün geldiğimiz noktadan ve
yarın geleceğimiz noktadan sayın Cumhurbaşkanımızın habersiz
sayılması mümkün değildir. Her şeyi çok iyi bilmektedir. MGK
toplantılarında, MİT ve bakanlarımız kendisini etraflıca
bilgilendirmektedir… Çözüm sürecinin nasıl sonuçlanacağı konusunda
bir yol haritamız da mevcuttur. Hükümet bundan sorumludur. Ülkeyi
yöneten hükümettir” diyecek, RTE’ye sınır çizecektir.
22 Mart: Arınç: “... unutulmasın, bu ülkede hükümet var var.. Sayın
Cumhurbaşkanı’na sevgimizde, saygımızda eksilme olmaz… ama
unutmayın bu ülkede bir hükümet var. Bu gerçeğin de herkes
tarafından bilinmesi lazım.”
3 Nisan: Arınç: “Üslubumuz farklı olabilir, duygularımız,
düşüncelerimiz farklı olabilir, yoğurt yiyişimiz farklı olabilir.
Bu farklılıklar da bizim bir zenginliğimizdir. Yani biz bütün bu
eleştirilerimizde ‘Kral çıplak’ filan demedik daha. Belki öyle
günler gelecek ki ‘Kral çıplak’ denecek.”
28 Nisan: RTE, “Çözüm sürecinde taraf yoktur, devlet vardır. Artık
‘Kürt sorunu var’ demek ayrımcılıktır.. Bu ülkede devlet vardır,
karşı karşıya oturulan bir masa olması, devletin çöktüğü anlamına
gelir. Devlet silah bırakmaz, terörist silah taşırsa devlet de
gereğini yapar..”
Ve Türkiye 7 Haziran seçimlerine gidiyordu.