Amerika epey biri süredir İsrail ile Arap ülkelerini barıştırma politikası izliyor. İbrahim Anlaşması bunun sonucuydu. Körfez ülkeleri ve Suudilerle ve Mısır’la ilişkiler alt düzeyde de olsa başlamıştı.
Bu planının Filistin sorununu ilgilendiren bölümü ise büyük bir siyasi sahtekârlığa dayanıyordu. Sözde, Arap ülkeleriyle İsrail arasında bu yumuşama ve işbirliği politikası zamanla İsraili yumuşatacak, Doğu Kudüs merkezli bir Filistin devletinin kurulmasına zemin hazırlayacak.
ÇOKLU YALAN
Bu iyi niyetli cümleyi ben kuruyorum. Taraflar arasında böyle bir cümleyi dile getiren yok. Bu süreçte bile İsrail, Filistin’i adım adım yok etme politikasını uygulamaktan ve Batı Şeria’da yerleşimleri sürdürmekten geri kalmadı. Gazze’nin nefes alması bile İsrail’in neredeyse total ablukası altında sürüyordu.
ABD’nin bu İbrahim Anlaşması’nın diğer iki boyutu vardı: Bölgedeki ABD’nin (tabii ki İsrail’in de) baş düşmanı İran’ı tecrit edip yalnız bırakmak... İkinci boyut da Çin’in Ortadoğu’da etkisini engellemek, giderek artan nüfuzunu kırmak. Şunu eklersek, giderek Amerikan politikasından uzaklaşma veya daha bağımsız politika izlemeye başlayan Suudileri de “Amerikan Politikası” doğrultusunda tutmak.
HEPSİ İFLAS
Bu politika, gözlenen o ki Hamas’ın başlattığı saldırı; İsrail’in katliama ve Gazze’yi işgale yönelik askeri karşı saldırısı; ABD’nin bu Ortadoğu politikasını sürdürmesini çıkmaza sürükledi denebilir. Suudiler ve diğer Arap ülkelerinin bugünkü tavırları İsrail işgaline reddiye ile kınamaları ve bazı ilişkileri askıya almaları sonucunu doğuracaktır.
Belki de Hamas, İsrail’e saldırmasının doğuracağı kesin olan bu karşı katliam ve işgal politikasını hesap ederek hareketi planlamıştır. Esas amacı, Filistin çözümünü göz ardı eden ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında yeni dönem ilişkileri torpillemek olabilir. Bu yeni ilişkilerle Filistin davasının görünmez bir geleceğe havale edildiğini / edileceğini görmüş veya inanmış olabilir.