Seçim kampanyasının son haftasına girildiğinde, TV’leri istila
eden, üstelik bütünleştirilmiş TV yayınlarının salona saçtığı laf
salatalığına, yalanlarına karşı insanın çaresiz olduğunu
düşünüyorlar: Kafalarını nerede olsalar yıkarız! “Millet beyinsiz”,
trene bakan ya!
Basitçe kapatıyorsunuz. TV izleme oranlarına bakıyorum, her yıl
düşüyor, hele sıradan tüketici değil de toplumun öncüleri
diyebileceğimiz ileri kesimlerinin ekranlardan daha çok
uzaklaştığını varsayıyorum. Kanalları istilanın, tıpkı
“gazeteciliği, gazeteleri öldürün” politikası gibi, TV’leri
de öldürün sonuçlarına yol açtığını görmeli. TV’lerin
kendilerini bu yok olma sarmalından nasıl kurtaracakları, ayrı
konu.
İyi dizilerle bir yere kadar. İstanbullu Gelin
dizisinin büyüklüğü nerede? Kadın yöneticilerinde, kadın
duyarlığında, herkesin kötülükten iyiliğe geçebileceği gibi ilkeler
üzerinde yürümesinde! Abdülhamit dizisine dün göz
gezdirdim, baktım sözler, yaklaşımlar tam bir iktidarla örtüşme.
Makamda Abdülhamit yerine kim
oturuyordu dersiniz? Kıstırılmışlık
sürüyor
Dört bir yanınızla sarmallanmış hissediyor musunuz kendinizi? Bu da
laf mı diyeceksiniz. 2008 - 2015 arası Türkiye’nin bütünüyle kapana
kıstırıldığı “Ergenekon - Balyoz Sarmalı” bitti mi? Dönemin özü
aslında bütünüyle sürüyor!
Masamda duran İlker Başbuğ’un
Ergenekon’dan Çıkış kitabıyla göz
göze geliyorum, yazılmayı bekliyor. Birden bu seçimlerle ve ülkenin
genel durumuyla Başbuğ’un kitabı arasında bağlantı kuruyor sinir
hücrelerim. Evet tam işte bu diyorum. Kitapla bir güncel ilişki
kurmanın noktasındayız!
Sarmalın o y...