Dün Cumhurbaşkanı’nı dinlerken, bir kez daha düşünce özgürlüğü konusunda ülkenin nasıl sıfır noktasında seyrettiğini yeniden düşündüm.
Bir azınlık akademisyen grubuna, bir bildiriye imza attı diye hayat karartılmak isteniyor. Nedeni, bildirinin PKK’nin saldırılarından söz etmeyerek ve salt devleti ve iktidarı suçlayarak, “terör örgütüne destek verdiği” anlayışı imiş. Böyle bir şey olur mu? Terör suçu somut bir olaydır. Hukuk, kanıta dayalı olduğu sürece hukuktur, yasadır, adalettir.
Kanıtın zerresinin olmadığı bu konuda, benimsemediğiniz görüş açıklandı diye, devletin tepesinden başlayarak elinizin altındaki bütün güvenlik güçleriyle saldırıya geçmek ve üstelik adaleti de bu zorbalığın aleti yapmak, neyle açıklanabilir?
Önce tutuklat, sonra yasa çıkart
Düşünce özgürlüğü, şiddete çağrı içermediği ölçüde her şeyi kapsar. Ve bu özgürlük anayasanın da yasaların da teminatı altındadır.
Şimdi el altında baskı aracına dönüştürülmek istenen adalete önce emir talimat veriliyor, haksız hukuksuz tutuklamalar yaptırılıyor, sonra da Meclis’e çağrı yapılarakbu tutuklamalara uygun yasa çıkartın, yoksa vebal altında kalırsınız deniyor. Yani önce öldür, arkasından öldürmeyi haklı çıkartacak yasa...