Şüphesiz üç yazıdır tartıştıklarımızın hepsi, bu köşenin
dışındaki kaynaklar tarafından gündeme getirilen “askeri darbe”
üzerine “siyasal” analizleri içeriyor.
Herkesin kafadan salladığı bir durumu somutlaştırma çabası
içindeyiz.
Dünkü bitiriş cümlemiz şöyleydi: “Rubin’ler, zaten ordunun
defterini dürmüşlerdi, şimdi ise siyasal beklentilerine yanıt
verecek bir ordu zaten bulunmuyor...”
Bugün tartışmayı asker diyerek sürdürelim. Demiştik ki asker dış
destek olmadan darbe marbe yapamaz. Geçmiş darbeler bunu
gösteriyor.
Peki gerçekten yapamaz mı? Şüphesiz ki böyle bir kesin kural
olamaz, genellikle veya büyük ölçüde böyledir, diyebiliriz. Mesela,
ne zaman asker dış destek olmasa bile siyasal iktidara gerçekten
müdahalede bulunabilir, toplum sahnesine çıkar?
Veya, asker geniş bir dış desteği, iç ve dış isteği var diye,
siyasal iktidara müdahale eder mi?
Herkes birtakım koşullar ortaya koyabilir. Ama önemli olan, bugünün
şartlarına uygun “müdahale koşulları” ne olabilir, sorusunun
yanıtıdır.
Müdahale için 3 temel sorun
Duruma bakalım: Üç temel sorun yaşıyoruz.
• İlki, rejimin yasal ve anayasal değişimi, anayasanın/rejimin
bekleme odasına alınmış olması... Kuvvetler ayrılığı ilkesinin
yerine fiilen kuvetler birliğinin / uyumunun geçirilmiş
olması...
• İkincisi, var olan demokratik hak ve hukukun kullanılamaması için
iktidarın yarattığı fiili durum...
• Ve üçüncüsü ise Kürt meselesi. Güneyimizdeki fiili durum ve buna
uygun içeride PKK terör saldırıları, özyönetim- özerklik yumuşak
ifadelerinin ardında ülkenin bölünmesi için yürütülen iç ve dış
çabalar.
Benim aynı önemde gördüğüm, üç durumdan ilk ikisiyle bütünleşik ve
onların sonucu olarak ortaya çıkmakta olan, bir dördüncü yeni
durum: Atatürk Cumhuriyeti’nin tasfiyesi, yerine Erdoğan
(Cumhuriyet bile diyemeyeceğim) otoriter hanedanlığının
kurulması.