Her gün CHP’lilerle yaptığım dertleşmeleri yazsam bitmez. Bunun
çok da bir anlamı olmadığını biliyorum. En son dün sabah meyve
sebze seçerken yanıma gelen Düzceli CHP’linin “İki bin oyla bir
milletvekilliğini kaybettik Düzce’de, iyi çalışılsaydı bu oy
toplanırdı. Hiçbir iktidar yüzü görmeden gideceğim bu dünyadan”
diye dert yandığını belirteyim.
60 yaşındaydı. “İnce beklemeliydi, nasılsa koltuğa
oturacaktı, Kılıçdaroğlu, Baykal’dan partiyi
kurtararak parti yaptı, biraz sabır..” Sonra “Kızım HDP’ye verdi”
dedi, gerekçe olarak da “baba Meclis’e girmeli, yoksa totaliter bir
yapı çıkacak” dediğini belirtti.
Kendisi? CHP’ye vermiş, bir kez HDP’ye destek çıkmış. Vedalaşırken
ekledi: “Artık kızım için de bu son, HDP kendi gücüyle oyunu
toplasın, cesur olsun, bağlarını tamamen kessin, PKK’nin gölgesi
bile düşmemeli, en az yüzde 15 oy alır bu ülkeden..” Düşündüm, alır
mı alır! Ama bir dahaki seçimlerde de Meclis dışında kalır mı
kalır.. Terörün geleceği sıfır bu ülkede.
Bu tür dertleşmeler eğilimleri yansıtır, fakat köşemizin ilk adı da
bilim. Yani bilim ve bilgiye yer vermeliyim. Belki de daha sık.
Bilgi bilgi bilgi
Dün vapur yolculuğunda haftalık yayımlanan Herkese Bilim
Teknoloji dergisindeki yazıların ayrıntılarıyla uğraştım.
Nebi Sümer’in sosyal psikoloji açısından seçimleri
değerlendiren yazısı şüphesiz ki çok tartışılmalı, ufuk açıyor.
Bilgemiz Doğan Kuban her hafta burada yazıyor.
Schopenhauer’den yola çıkmış. Diyor ki:
Schopenhauer tarihte hep kötü şeyler görüyordu. Çünkü “insan
iradesi” ona göre bir