Silivri önceki gün olağanüstü mükemmel bir
savunma şölenine sahne oldu. Avukatlar dahil, herkesi yürekten
kutlarım. Davayı açan ve yürüten tarafın, nasıl yürekten, vicdanen,
adaleten ezilip adeta yok olduğunu anlamak zor değil. Bu şölen
tahliye getirmese bile, arkadaşlarımızı dışarı çıkmış kadar
hafifletmiştir. Mahkeme - dava sürüyormuş gibi, aslında çoktan
bitmiştir.
Bu dava, pek çokları gibi, ülkede yargılamanın
tamamen bir “yargı
varmışgösterisi” olduğunun
kanıtıdır, milletin vicdanında. “Yargı
olmadık kadar bağımsızdır” diyen siyasilerin
ve atadıkları yüksek mensupları arasındaki tam
bir “siyasal
güdümün” deşifrasyonunu
yaşıyoruz.
Savcı Bey’in, “kanıtları
değiştirebilirler, tutuklu
kalmalılar” ezberinin içi kof ve boştur. Bir
yasa
adamı “toplanmamış hangi
kanıt var, hangi delili
değiştirebilirler” sorusuna yanıt vermeli ve
iddiasını gerekçelendirmelidir.
Ama adalet ruhu eksik davada ne böyle bir kanun
adamlığı aranır, ne de mahkeme “gerekçen
nedir” diye sorar.
Sopa ile
hizalama
Sopa ve tehdit ile bu
milleti “hizaya” getiremezsiniz...
Sadece öfkeyi büyütürsünüz..
İktidarın dış politikada düştüğü açmaz ve
özellikle ABD’den gelen
siyasi “piskokular” karşısında
(bunu pazar günü yazacağım) Saray cephesi
sürekli “milliduruş” ve “destek” talep
ediyor; tüm muhalefeti de bu açıdan eleştiriyor.
Özellikle Zafer Çağlayan’ın
ABD’deki davalara yazılması ile bu söylemleri öne çıktı! Bir ünlü
gazeteci de benzer biçimde AKP’ye toz kondurmazken CHP’yi
suçluyor.