Dört yeni durum özellikle AKP içinde ortalığı karıştırdı.
Bunlardan biri, şüphesiz ki Cumhurbaşkanı’nın hukuki olarak da otoriter bir rejimi dayatması ve kuvvetler uyumlu yeni bir anayasa kabul-ret sürecine sokulmamız. Bu, kabine ve parti üzerinde bir olumsuz hava yarattı.
İkinci durum, PKK terörü ile Güneydoğu’da sürdürülen “mahalle – sokak savaşı”nda, şehit sayısının giderek artması ve aylardır sonuç alınmamasının, Türkiye çapında ve AKP içinde büyük rahatsızlıklara neden olması.
Cumhurbaşkanı, “Az kaldı ülkeyi böleceklerdi, tam zamanında müdahale ettim, masayı devirdim, ülkenin yarısı elden gitmiş de haberimiz olmamış, PKK paralel devlet kurmuş, hükümet meğer uyuyormuş, uyanık davranmasam ülke elden gitmişti...” politikasıyla çözüm sürecinden kendini adeta “pirüpak sıyrılma becerisi” de, hükümet ve partide derin rahatsızlık yarattığı gibi, Arınç ve benzeri “ağır top”ları isyan ettirdi.
Arınç, çok haklı olarak, Dolmabahçe Deklarasyonu’nu açıklayan size bağlı bu adamlarınız öyleyse neden kenara alınmadı da ödüllendirilerek yeniden milletvekili ve bakan yapıldı diye sordu. RTE’nin Arınç’a yanıtı “o zat...” oldu.
Yılların RTE destekçisinden bahsediyoruz! Aslında partinin kuruluşunda ve daha sonra yanında bulunup da, bir an gelip kişiliğini bastırmayıp farklı söz söyleyen hemen hepsi “o zat” olmamış mıydı ve kendini yönetimden ve/veya parti dışına itilmiş bulmamış mıydı?
Saray medyası onların hemen karizmalarını çizerek sıfırlamak için hazır ve nazırdır. Niçin el altında tutulduklarını sanıyorduk ki?!
Ankara çılgınlık yapabilir mi?
Üçüncü olgu, Ankara’nın Suriye tarafında tam bir bataklığa saplanmış ve adeta kıpırdayamayacak bir duruma sokulmuş olmasıdır.
Rus uçağının vurulması, sonuçlarını zerre kadar düşünmeyen RTE+Davutoğlu ikilisinin burnunu dışarı (Suriye’ye) çıkartamayacak duruma soktu. Moskova, daha ilk günlerde söylediğimiz gibi, Ankara’yı adeta içeriye hapsetti. Uçağın ucunu görse vuracak, bu amaçla sınır ihlalleri dahil çeşitli kışkırtmalarda bulunuyor ve gel gel yapıyor.
Dördüncüsünü de ekleyelim: Ankara’nın Suriye iç savaşına Esad rejimini devirmek amacıyla müdahalesinin son bir sonucunu daha yaşıyoruz: Esad’a karşı kışkırtılan “Bayırbucak Türkmenleri”, Rus-Suriye ordusunun direnişleri kırarak ilerlemeleri karşısında vatanlarından oldular ve Türkiye’ye sığınmaya başladılar. Yazık ki yazık! O dağlardaki “kahramanlık öyküleri”nin sonucu, kaçış oldu.
Londra’da gazetelerde, “Türkiye köşeye sıkıştı, Suriye Kürtleri Araplarla ittifak halinde ve ABD’nin desteğiyle Fırat’ın doğusuna geçerek IŞİD’i bölgeden temizlemek için ilerlerlerse, Ankara bu iflaslar karşısında onurunu kurtarmak için bir çılgınlık yapabilir ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Suriye’ye sokabilir...” yorumları sökün etti!
Olabilir mi?