İkiniz de hücrelerinizden güzel şeyler yazdınız. Can uzun yazısıyla harikaydı... Hapishane bu ülkenin kaderi. Dün de böyleydi, yarın da böyle olacak, taa ki ülke düzlüğe çıkıncaya kadar. Mesleğimizi doğru düzgün yapıncaya, anayasaya uygun koşullar oluşuncaya kadar.
Can doğru söyledi, biz kahramanlık yapmıyoruz, salt gazetecilik yapıyoruz, haberlerimizi yazıyoruz, görüşlerimizi dile getiriyoruz, yorum ve değerlendirmelerle bu ülkenin insanlarına istediklerinde ulaşabilecekleri nesnel haberler, bir kanaat, bir bakış açısı pınarı yaratmaya çalışıyoruz.
Gireceğiz, yazacağız, üzüleceğiz, kederleneceğiz, özleyeceğiz, nefret edeceğiz, haykıracağız, çıkacak ve yine yazacağız.
Neler yaşamadı bu Cumhuriyet. Çok geçmişi anımsamaya gerek yok, başta Uğur Mumcu olmak üzere bayraklarımızda yazılı o isimleri Cumhuriyet on yıllardır onur anıtları gibi gönderinde dalgalandırıyor. Son yıllarda da Silivri’ye İlhan Selçuk’u kurban olarak verdik. Balbay ve Manisalı’nın da Cumhuriyet’in
Silivri’nin şeref defterlerinde isimleri yazılı. Şimdi de sizler.
Yaşadığımız bir siyasi plan
Silivri dönemindeki Cemaat savcı ve yargıçlarının bir karbon kopyası faaliyette şimdi. İktidar onlara Silivri’yi yarattırdı, tüm hukuksuzlukların bilincinde ve arkasındaydı, “Silivri’nin savcısıyım” diyordu o zamanın Başbakanı. Şimdi de Anayasa’nın iptal ettiği yasaya göre düzenlenen ve atamalarla kurulan, benzer bir iktidar mahkemesi, Yargıtay Başkanı’nın deyimiyle içinde bulunduğumuz olağanüstü halde -sanki- doğrudan siyasi talimatlarla adeta kafa kesiyor. Tabii Cemaatçilere ek olarak muhaliflerin... Saray’ı adeta hiçbir söz söylenemez bir kutsal mekân ve kişi olarak korumaya almış durumda.