Gazete
yönetimi Nuray
Mert’in “işine” son
verdi. Tabii liberal yandaşlık hemen harekete geçti. T-24
yazarlarından Hasan
Cemal “kınadı”. Oya Baydar tek
tipçilik adı altında neredeyse faşistlikte suçlama noktasına
vardı.
Arka planda “yetmez ama
evet”çilik mekanizması ve dayanışması işliyor. Bu cephenin
ana figürleri Zaman ve şürekası ile tabii ki AKP iktidarıydı. Kısa
sürede bu cephe parçalandı. Her biri bir yere savruldu. Bu savrulma
Cumhuriyet’e de sıçradı. Mert’e vb yazarlık daveti bu savrulmanın
işaretleriydi. Ama konum bu değil.
Meselem, Cumhuriyet’e bu kararı
nedeniyle “tek tipçi”, “fikir özgürlüğüne
tahammülsüzlük” hatta “faşist” gibi
zırvalıklarla saldıranların fikir zavallılıkları
üzerine.
Neden Türkiye ve dünyada bu kadar farklı
görüşler savunan medya var? O zaman tüm medyayı tek bir noktada
birleştirelim ve herkes görüşlerini orada yazsın. Böyle bir şey
olabilir mi?
Her yayın
organının “editoryal”,
“kuruluş yayın
ilkeleri” var. Bu doğrultuda dünyaya ve
olaylara bakarlar. Tabii bir de böyle derdi olmayan metro
gazeteleri - tabloid magazinler var.
‘Tek tipçilik’
nedir?
Mesela bilimin, bilimsel düşüncenin, yöntemin
ilkeleri olduğunu savunmak mı? Evet,
bilim “tek tipçi”dir bu açıdan. Her
şeyin bilim kapsamı altında savunulabileceğini
söylersen “çok
tipçi” olursun her halde. Tabii bunun içine,
bilimin bilim olarak kabul etmediği yaratılışçılık, zeki tasarım,
dünyanın düz olduğunu savunan Amerika’da bir dizi tarikatçı
dernekler vb’yi de sokacaksın. Bilimde “çok
tipçi” olmanın başka yolu
yok.
Bu, yalanla gerçeğin iç içe birlikte yaşamasını
savunmaktır. Dahası “Yalan ilegerçek
diye bir şey yok, bu bir algı
meselesidir, sadece post truth - gerçek
ötesi var ve doğru olan
budur” demektir. Eğer algı yönetimi
ile Einstein’in Görelilik
Teorisi’nin ve E=mc2 denkleminin yanlış olduğunu propaganda ile
geniş kitlelere kabul ettirirsen, artık yeni gerçekliğe ulaşmış
olursun. Gece de gündüz de, fay da yoktur
gibi...
“Evrim bir teoridir ve gerçek
değildir. Önemli de
değildir” dersin ve çocukların ve halkın
Evrim gibi bir dünya
hakikatini öğrenme hakkını da
gasp etmiş olursun. Sen doğru olduğuna
inanmıyorsan, o zaman kimse öğrenmese de olur. İnsanların öğrenme,
bilme hakkına da karanlık köşelerde
değil apaçık ortamlarda
tam tecavüzün
tablosudur bu.