Bu yöntemle Vakıf el değiştirmişti. Süreç içinde de Alev Coşkun, Balbay vb. vakıftan temizlenmiş ve böylece hukuki davaların yolu ateşlenmişti. İstemediğimiz bir dizi olayın içinde yoğrulduğumuz yılları yaşadık.
Hoş bir şey mi? Hayır değil. Çok üzüntülü, yıpratıcı aylar, yıllar.
Dün Vakıf konusunda uzman 92’lik bir delikanlı ile konuştum. “Türkiye’de vakıf kültürü yok, dedi. Bizim vakıfta da yok. Türkiye bu konuda dertli.”
Düşünün, mal varlığınızı vakfa dönüştürüyorsunuz.
Vakfın yaşaması için de gerekli önlemleri alıyorsunuz.
Yaşam ilkelerini, vakfın nedenlerini, nasıl yönetileceğini saptıyorsunuz.
Yönetime talip olanların yapması gereken, bu ilkeler doğrultusunda vakfı yönetmek ve geleceğe taşımaktır. Bu saygıdır da aynı zamanda. Sizi ilgilendirmiyorsa vakıf ilkeleri, hiç bulaşmayacaksınız.
Cumhuriyet’in önce vakfı yoktu. Sonra Berin Nadi’nin mal bağışı ile ve o sırada “yaşayan efsane” İlhan Selçuk’un yoğun çabasıyla Cumhuriyet, vakfa bağlandı. Vakfın en önemli “mal varlığı” oldu. Selçuk’un mirası
Gazetenin daha önce de yaşadığı savrulmaların önüne geçmek ve gazeteyi “sağlam kazığa” bağlamak için, İlhan Selçuk’un sonrakilere bıraktığı en büyük miras bence “Vakfın yönetim bileşkesi”dir....