Çok çok güçlendirilmiş bir Cumhurbaşkanı olunca, dolayısıyla
karşısında zayıflatılmış bir Meclis olacaktır. Terazinin iki kefesi
arasında denge-denetleme en aza indirilince, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde şüphesiz ki yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni rejimin
en göze çarpan yönü, tüm kurumların da sorumluluk ve yetki olarak
güçsüzleştirilmesi veya hemen hepsinin Cumhurbaşkanı’na
bağlanmasıdır.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin açıklanan şeması bunu çok net
olarak ortaya koyuyor.
Bu şemadaki bütün yapılar aslında “danışma” niteliğindedir.
Cumhurbaşkanı kendisine bağlı en yakın çekirdek halka ile, aslında
bakanlıklar dahil tüm kurumları tek elden yönetecektir. Talimatlar
bakanlıkların önüne konacak ve icra istenecektir.
Tam tek adam rejimi. Ve sistemin karşısında zayıf bir Meclis.
Dikkat edin, artık “parlamenter sistem” denmiyor. Parlamento adı da
lafa kalktı. Bir Meclis kaldı.
Tek adam - otoriter başkanlık rejiminin en zayıf yönü, “ortak
aklın” ortadan kalkmasıdır.
Ortak akıl ortadan kalkınca “kurumsal yapılar” da zayıflar, tıpkı
Meclis gibi.
Eleştirebilirsiniz, dersiniz ki Cumhurbaşkanı’nın yanında o kadar
danışman var, bakanlar var, var oğlu var. Onlara hiç danışmadan mı
kararlarını verecek.
Şüphesiz ki görüşecek, istediği konularda raporlar, görüşler
masasına konacak. Bakanlarına başkanlık edecek, hepsi de orada
konuşacak.
Hepsi o kadar. Cumhurbaşkanı kendi kararlarını alacak ve uygulamaya
konacak. RTE otoriter bir kişiliğe sahip, duruma
göre kısa vadeli geçici pratik politik kararlar almasını bir kenara
bırakacak olursak, orta ve uzun vadede bildiğinden şaşmayan fikri
sabitleri...