Zor bir konu, hiç üzerinde yazmak istemezdim, çünkü acıları
deşiyor. Ama “soykırım işbirlikçileri” burada herkesin başına bu
kabulü kaktıkça ve gündemi soykırım doldurdukça, eh yabani
kalamıyorsun, mecbursun... Papa’nın soykırımı şaraba banmış kutsal
ekmeğe dönüştürmesinden girmiştim konuya, şimdi bizim işbirlikçiler
kuyruğa girip bir kilisede, ağızlarını açmalılar ve bu dolmayı da
yutmalılar... Kutsal dogmalar bunu gerektirir. Şimdi bir kitapla
sürdüreceğim.
“Tarihi okumak”ta iki yöntem var: “Tek olay”a odaklanırsın.
İkincisi ise olaya süreçleri içinden bakarsın. Benim tarih okumam
genellikle ikinci türdür. Ermeni meselesine “soykırım” gözlüğüyle
bakanlar, tarihe “tekil olaylar”la bakar ve “Hah işte! Evreka!”
diye sıçrar. Tehcir’i bile “soykırım” görenler var. Bu “kendi
kafalarında” bulup çıkardıkları mıdır, yoksa başkalarının
yaptıkları mamayı mı yemekteler, kendileri bilir.
Neyse yazı bitecek ve Dr. Mehmet Perinçek’in “Ermeni
Milliyetçiliğinin Serüveni” kitabı da güme gidecek. M. Perinçek,
Rus arşivlerini tarayan bir bilimci. Bu arşivlere girmeden Ermeni
Meselesi’ni anlamak zor. Ama bizim “soykırımcı işbirlikçiler”
diyebilirler ki: “Olay Anadolu’da geçiyor, Rusya’da değil!” Onları
kaleme doladığıma bakmayın, eğlencesi işin, yazı sizlere!
Perinçek, Ermeni milliyetçi hareketine odaklanıyor bu kitabında.
Durup dururken bu tehcir de nereden çıktı, dememek için.
1850’lerden itibaren Ermeni milliyetçiliği gelişiyor. Ayrı devlet
istiyorlar. Ermeni milliyetçiliğinin “teorisyeni” G. Artsruni
üstelik ırkçı temellerini atıyor. “Doğu Sorunu” olarak, Türklerin
(hatta Kürtlerin) Anadolu’dan kovulması ve medeni, uygar, ari ırk,
Ermenistan’ın kurulmasını istiyor. Neler diyor neler! Kime diyor
bunları? Salt Ermenilere değil, Batılılara: Gelin buraları
temizleyin, Avrupa’nın uzantısı bizleri egemen kılın!