Cumhuriyet’in yazar ve yöneticilerine yönelik suçlamaları az çok
biliyorduk, ama şimdi iddianamenin açıklanmasıyla nihayet yargılama
aşamasına geçiliyor.
Normal hukuk koşullarında bir mahkemenin bu iddianameyi kabul
etmemesi ve savcılara iade etmesi
gerekir.. kardeşim şöyle adam gibi (yasalara uygun) bir
suç iddiası ile gelin, yoksa iddianame yazmayın, biz
şimdi suç olmayan iddiaları yargılama konusu nasıl
yapalım.. diyerek.
Bunu bugünkü koşullarda kimse diyemez. Yarınki koşullarda hiç
diyebilirler mi doğrusu bilmiyorum. Çünkü yargı iktidarın
kontrolünde... HSYK bu yapının denetçisi olduğunu, içlerinde Gülen
Cemaatinin “operasyonel gazetecileri”nin de bulunduğu
21 “basın mensubu”nu tahliye eden bir mahkemenin başına
gelenlerle net olarak gösterdi.
Boşuna yazıp durmuyoruz, yargı asla siyasetin vesayeti altına
giremez, girmemeli, yoksa ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün
değil, yargının yönetimce kumanda edilmesi sadece diktatörlüğe
götürür.
Suçu yok, ama suç şüphelisini
aradı
Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticilerine yapılan
tek suçlama var: “Silahlı terör örgütü üyesi olmamakla
birlikte, örgüte yardım etme..” 7.5 yıldan başlıyor!
Peki suçlamalar ne? “Hiçbirinde ByLock yok, ama ByLock
programını kullanan Cemaatçi kişilerle,
şirketlerle telefon görüşmeleri var.”
a) Gazetecinin ajandasında her meşrepten
adam bulunur; bu hayatın olağan akışına terstir beylik lafı ile
sözde özel irtibat suçlaması yapıyor, tam tersine gazetecinin
olağan akışına uygundur.. telefonla hangi örgütsel işleri
görüşmüşler, neyi kotarmışlar, hangi suçu birlikte işlemişler, bir
şey yok!
b) Şimdi FETÖ’den yargılanmakta olanların
telefonlarına sahip olmak ve hatta telefon konuşması yapmış olmak,
yasanın neresinde suç olarak gösterilebiliyor?
c) İktidarın büyük çoğunluğunun yakasına da
bu iddia ile yapışabilirsiniz...
Cumhuriyet’in çizgisindeki değişiklikten savcılara ne?