Genetik, tıbbın artık bir dizi ölümcül
hastalığın kaynağını saptadığı alan. Kanser, esas olarak genetik
bozulmaların ürünü.
Yukarıdaki saptama bir yandan da şunu gösteriyor: İnsan bedeni,
mükemmel çalışan bir genetik-biyokimyasal makine değil. Sık
bozulan, “kopyalanma” hatalarıyla dolu, mutasyon (genetiğimizdeki
raslantısal ve çevresel etkileşimlerle değişim), hastalıkların
kaçınılmaz olduğu bir biyolojik varlık veya makine, sık bozulan ve
tamire muhtaç. Bedenin kendi savunma-koruma mekanizmasıyla sürekli
kendi içindeki bozulmalara ve dıştan saldırılara karşı tetikte ve
savaşta olduğu...
Şunu derdi tıpçılar: “Biz biyokimyasal-psiko-toplumsal bir
varlığız”. Şüphesiz de, bence öncelikle şunu belirtmeliyiz
artık: “Biz genetik bir varlığız; sağlığımız ve
gelişimimiz, genetiğimizin niteliği-iyiliği kadardır.”
İyi genetik, şüphesiz ki aileden alınan genom, iyi anne-çocuk
beslenme, iyi çevre ilişkileriyle ilerliyor.
İyi bir beyinsel gelişim de yukarıdakilere ek olarak, çok çalışmak
ve emek, doğa ve toplumla iyi bir etkileşim, gözlemcilik ve
eleştirel bakış ile sağlanmaktadır.
Genetiği iyileştirme dönemi
Bütün bunları niye yazdım? Artık tıp ve teknolojileri adı altında
toplayabileceğimiz bir dizi disiplindeki ortak gelişmeler sayesinde
yeni bir dönem başladı: Genetiğimizin iyileştirilmesi süreci!
Doğuştan aldığımız genetik yapıdaki bozulmalara, doğuştan ve
sonraki süreçte olsun, şimdi tıbbi müdahale tedavi-iyileştirme
eklendi!
2018’in bu “iyileştirme” ile ilgisi var: Genetiğimizde işleyişteki
bir hata nedeniyle, karaciğerde...