Hiç istemediğim bir açıklama... Bu yazıyı burada değil kendi bloğumda (günce) yazmayı planlamıştım, sonra fikir değiştirdim. Buyurun...
***
Ergenekon soruşturması, 2007’da patlayıp
2008’de cibiliyeti tam belli olunca, arkasından da Balyoz, her şey
açıktı benim için. O zamanki “Feto”, arkasında AKP
iktidarının büyük desteği ile, ordunun defterini dürmek, kendi
Fetocu subaylarını tepelere tırmandırmak için harekete geçmişti.
Yapılan suçlamalarla ilgisiz subaylar, komutanlar ve siviller
(İlhan Selçuk, Balbay, Haberal, Tuncay
Özkan vb.) içeri tıkıldı.
Büyük bir zulüm başladı... Güçlülerin -
iktidarın hukuku kasap bıçağı gibi işliyordu.
Dava haksızdı, kasıtlıydı, tutar tarafı yoktu,
insanlar uyduruk bahanelerle içeri alınıyor, sivillerin normal
faaliyetleri “gizli faaliyete”
dönüştürülüyordu.
Sivilleri bir kenara bırakın... Yazılarımda
askerleri “ama”sız savundum ve 7 yıl boyunca
yüzlerce yazı yazdım. (Gördüğünüz gibi 10 yılı geçti hâlâ
yazıyorum.) Ünlü “aydınlar” bildiri yayımlıyor ve
“darbeci” ordunun ve sivil ayaklarının defterlerinin
dürülmesine alkış tutuyorlardı. Feto ve iktidar ile büyük bir blok
oluşmuştu.
Özellikle altını çiziyorum, hiç “ama”
demedim (Varsa bir tane özür dilerim).
Oysa ordunun geçmişi darbelerle kirliydi, 12
Mart 1972 ve 12 Eylül 1980’de ülkeyi tepelemişti. Özellikle de
solcuları... Amerikan emperyalizminin bölge stratejilerinin
uygulayıcısı konumundaydı, yani bence ülkeye ihanet
içindeydi.
İşkencelerinden de geçmiştik.
Fakat bunların hiçbirini Ergenekon ve Balyoz
davalarında gündeme getirmedim.
Getirseydim, bu davaların
hukuksuzluğunu, haksızlığını, adaletsizliğini ve
diktaya götüren yolları açtığını
savunamazdım.
“Evet bu davalar haksız, ama onlar da
geçmişlerinde şunları şunları yapmışlardı bizlere ve
ülkeye” deseydim, kendilerine yapılan adaletsizliği savunur
olmazdım. Tersine, “Bak neler yapmışlar, eden bulur, oh
olsun, şimdi de hukuk diye bağırıp çağırsınlar
bakalım” düşüncesinin yaygınlaşmasına yardım etmiş, zulme
ortak olmuş ve ülkeyi kasıp kavuran hukuksuzluğa alkış tutmuş
olurdum. 2008 “Aydınlar” bildirisi böyleydi...
Eğer bir ülkenin başlıca sorunu hukuksuzluk,
adaletsizlik, güdümlü yargı vb. ise ve ülkeyi karanlığa
sürüklüyorsa, kimsenin güvencesi yoksa, “ama”yı değil
hukuku savunacaksınız... Kim olursa olsun! (O gün kendilerine ama
denmeyen az sayıda bazılarına bugün bakıyorum da, ama’dan
geçilmiyorlar.)
Ha, böyle bir derdiniz varsa tabii!
Benim böyle bir derdim vardı ve hâlâ
var...
***
Şimdi size 7 Eylül 2009 tarihli yazımdan sadece bazı parçalar, okuyun ve bugün gelinen noktaya bakın:
Hukuku
halledecekler
“AKP iktidarının hukukta adım adım
ilerleyişini izliyor musunuz? En önemli sorunları
hukuku halletmek. Bunun, gerekli, zorunlu,
şart olduğuna inanıyorlar.
Ne için? Şüphesiz ki iktidarları ve
gelecekleri için. Toplumu değiştirmek ve dönüştürmek
için, bugün en iyi araçlardan ve silahlardan biri
hukuk.
Hukuku AKP’leştirdin mi, dinci
söylemlere ve iktidar icraatlarına şemsiye olacak bir
hukuki yapı kurdun mu, yarını garanti altına
alırsın...
İcraatlarını aklayabilecek, hukuki
soruşturmaları bertaraf edebileceksin. Yolsuzluk
olsun, siyasal olarak anayasayı delip geçen
uygulamalar olsun... Hem de, tabii ki rakipleri,
düşmanları, kâfirleri, laikleri ve ülkede güç odağı
olarak bulunan siyasi, ekonomik ve bürokratik
‘iktidar’ları yok etmek, en azından AKP iktidarına
boyun eğdirmek için, hukuku halletmek
şart...
Hukuku sistematik olarak AKP’leştirme
plan ve programını uygularken, devlet ve medya
eşgüdümü her fırsatta da hukuk kurumlarına
saldırıyorlar... Sahte belgeler... Telefon dinlemeleri...
Yalanlar... İftira atmalar..”