BEHZAT D: Bizler gerçekten bilim sevgisi
ve heyecanıyla bu konuları tartışaduralım, bu haftaki gözlemlerim
ümidimi iyice kırdı.
İş peşinde önce İstanbul, ardından Almanya, sonra yine İstanbul ve
nihayet yarın Dallas’a dönmek üzere yoğun bir seyahat programım
vardı. 27 yıldır ABD’de ve bunun 22’sini ABD vatandaşı olarak
yaşayan ve neredeyse dünyanın her yerine gitmiş biri olarak, bir
ilk yaşadım.
Çoğu kendi çocuklarıyla Almanca konuşan, ellerinde poşetler dolusu
duty free feşmekânı taşıyan, buram buram sigara kokan, ama ilk
bakışta eli yüzü düzgün insanlar uçağa biniş anı geldiğinde
birbirlerini ite kaka ancak tek kişinin geçebileceği kapıya
saldırdılar! Stuttgart Havaalanı’ndan geçtiyseniz bilirsiniz. Kapı
108, havaalanının en uzak uç noktasındaki son kapıdır. THY orayı
kullanır.
O kaotik anda anladım ki, THY’ye o en son kapıyı verenler rezaletin
mümkün olduğunca gözden uzak gerçekleşmesini
amaçlamışlar...
Sevgili Doğan Kuban Hoca’nın Herkese
Bilim Teknoloji’nin çok büyük zevk alarak okuduğum yazısında
bahsettiği gibi, aklı ve düşünce yapısı ortaçağda felce uğramış
Osmanlı’nın ve onu canlandırmaya amaçlı krav(atlı) akıncı
zihniyetindeki bir kitlenin günlük hayattaki davranış biçiminin
farklı olmasını beklemek oldukça iyimser bir beklenti olmaz mı?
‘Memurum işini bilir’
ALİ H.: Almanya veya başka bir yabancı yer,
Türkler, kendilerini “baskıcı” yabancı ahlakından
kurtulmuş hissettiklerinde bambaşka insanlar oluyor. Haklısınız,
olay ailede başlıyor. Eskiden “İstanbul efendisi” denilen
insanlar vardı. Onlar toplum içinde nasıl davranılması gerektiğini
bilirlerdi… Özal’ın “Benim memurum işini
bilir”, “Anayasayı bir defacık delmekle
bişşeycik olmaz” gibi demeçleri
zaten “acaba zıvanadan çıksam mı çıkmasam mı” diye
dolmuş, taşmakta olan bardağı taşıran sözler olmuştu, sonra tut
tutabilirsen.
Ahlaki aşınma (erozyon) o kadar hızlı oldu ki, tahmin edemezsin.
İktidarın ikinci veya üçüncü yılıydı. Yeni açılan sahil yolunda
trafik ışığında durmuş bekliyordum. Önümde bir servis minibüsü.
Refüjde İBB’nin tonla para harcayarak diktiği laleler.
Bir “başı bağlı bacımız”, laleleri yoluyor. Hava güzel cam
açık. Ağzımı açtım, iki laf
edeceğim, “bulaşmayayım” dedim, sustum.
Ama servis minibüsünün şoförü dayanamadı, başı bağlı
bacımıza “Utanmıyormusun?” diye bir soru
yöneltti. “Başı bağlı bacımız”, eğilmiş durumunu hiç
bozmadan başını yan çevirip minibüs şoförünü azarladı: “Ne
yani, benim çalma hakkım yok mu?”