Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Dr. unvanlı
bir ilahiyatçıdır. Bu unvan, bilgiyle ilgilidir. Kendi alanında
sadece yeterli bilgiye sahip insanlara verilmez, aynı zamanda bilgi
üretme yeteneğine de sahip insanlara verilir: Türkçesi bilim
doktoru.. Kendi alanına bilimsel katkı yapma yeteneğine kavuşmuş
insan...
İlahiyatçıların uzmanlık alanlarıyla ilgili bilgiyi bir üst aşamaya
ulaştırıp ulaştırmadığı yani ilahiyat konusuna karınca kararınca ne
gibi dikkat çekici katkı yaptığı konusunda bilgi sahibi
değilim.
Ama Türkiye’ye baktığımızda evrensel nitelikte ve toplumun
ihtiyaçlarına yanıt vermiş bir din bilgini çıkaramadığımızı
görüyorum. Füze gibi tırmanan, sayıları 8 yıl içinde 22’den 105’e
çıkan ilahiyat fakültesine rağmen!
Mesela Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, İslam ülkelerinde fen ve sosyal
bilimlerdeki düşük üretkenlikle geri kalmışlıkları arasındaki
ilişki üzerine herhangi bir düşüncesi var mı?
Sorumu genişleterek yönelteyim: 105 ilahiyat fakültesinin, bu
ülkenin kalkınmasına, gelişmesine, bilimine, toplumuna katkısı
nedir? Sorum net; ilahiyat fakültesi açılmasın diyen yok. Neden
durmadan bu tür fakülteler açılıp duruyor; bu fakültelerin topluma,
hazineye maliyeti konusunda bir fikri olan var mı?
Bu ülkenin hazinesine vergisi ile katkıda bulunan ve bilim ile
ülkelerin refahı ve güçlülüğü arasındaki net ilişkiyi yıllarca
izleyen bir yurttaş olarak soruyorum ve herkesin bu ve benzeri
soruları yöneltmek yurttaşlık haklarıdır. Şimdi dünkü yazıma gelen
iki dikkat çekici mesajı paylaşıyorum sizlerle. Erbaş iş
verimliliği ile ilgilensin
Ertunga Ardeniz: “Pek kimsenin el atmak istemediği
içinde DİN olan konuları günümüzde ele almak ayrı bir zorluk. Türk
toplumu, ne zaman gerçek anlamda uygulanmakta olan İslam dinini
irdelemeye başlarsa o zaman önemli b...