Cumhurbaşkanı dün milletten özür diledi, Gülen’e yardımcı olduğu için. Ne desem bilmiyorum, ama gerçekler yıllardır yazılıp çiziliyordu. Burada Gülen’in iktidara yönelik büyük saldırılarına yer vereceğim özetle.
Anımsatalım, çünkü askeri kalkışma, bu saldırıların sonuncusuydu!
Gülen terör şebekesinin, devlet içinde iyice yerleştikten, Emniyet, Yargı, Ordu vb. içinde önemli mevziler elde ettikten sonra, kendisine büyük bir güvenle hareket ettiğini görüyoruz. Ve RTE ile ilk politika farklılaşmasını saptadığım tepkiyi, Mayıs 2010’da Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye gönderilmesinin ardından patlayan olayda gördük.
Gülen, RTE-iktidara yönelik şöyle dedi: “Otoriteye karşı geldiler, İsrail ile anlaşmalıydılar, yanlış yaptılar...”
‘Yol ayrımı kaçınılmaz...’
O andan itibaren aslında iktidarda iki farklı siyaset ve gövde olduğu netleşti. Gülen, bir iktidarı ele geçirme iddiasıyla, kesin ortaya çıkmıştı. 6 Haziran 2010 tarihli yazımda “Gülen, AKP ile giderek yol ayrımına gelecektir. Kaderleri farklıdır ve herkes kendi kaderini kendi çizmektedir” saptamasıyla perde açılacak ve askeri darbe girişimi ile de kapanacaktı.
İsrail konusunda bu farklılık dikkat çekmedi, ikisi arasında büyük ittifak vardı ve aynı yıl, yani 2010 Eylülü’nde Anayasa Referandumu ortaklığı vardı...
Unutmadan: 2007’de büyük ittifak, Ergenekon uyduruk davasını ateşlemişti ve 2010 Ocak ayında da, operasyon gazetesi olarak kurulan Taraf adındaki şey, Fatih Camii’ni bombalayacaklardı zırvalığıyla Balyoz davasını başlatmıştı.
Eylülde “başarılı referandum” operasyonuyla yargıyı, özellikle de özel yetkili savcı ve mahkemeleri, yüksek yargıyı da epey ele geçiren Cemaat terör örgütü, bu tarihten itibaren, devlette ve toplumda kendi “kişisel büyük tarihini” yazmaya, inşa etmeye koyuldu.
Güç var, ama halk desteği yok
İlk ayrılık, RTE ve hükümetine karşı ilk büyük saldırıyı, şike operasyonu ve özellikle de ikinci şike yasasıyla gerçekleştirdi.
Hedef Fenerbahçe ve RTE iktidarıydı. Tartışmanın Anatomisi kitabı, bu operasyonun siyasi ve toplumsal nedenleri üzerinde epey duruyor. Buna girmeyeceğim.
Fenerbahçe Cumhuriyeti’ne büyük operasyon, Meclis’te ağır bir şike yasasının kararlaştırılmasıyla sonuçlanmıştı, 2011 başları. Ama toplumdan gelen baskılar üzerine siyasi partiler anlaşarak cezaların hafifletilmesi için anlaştılar.
Cemaatin, iktidara karşı ilk büyük kıyameti koparması, bu ikinci şike yasa tasarısına karşı açtığı büyük kampanya ile gerçekleşti.
Cemaatin halk katında zayıflığı burada ortaya çıktı. Evet Yargı ve Emniyet güçleri ellerindeydi ama yüz binlerce Fenerbahçeli “Cemaat akıllı ol, FB ile uğraşma” pankartları altında savaştı.
Cezaların hafifletilmesi ve Gül’ün vetosu
Cemaatin büyük aleyhte kampanyası bu kez şike cezalarını hafifleten ikinci yasanın reddedilmesini hedef aldı, ama sonuç da verdi: O zamanki Cumhurbaşkanı Gül, 7 yıllık döneminde ilk kez bir yasayı, ikinci şike yasasını reddedecek ve Meclis’e geri gönderecekti.
Cemaat yazarları, ilk kez büyük bir açıklıkla RTE ve AKP’yi hedef alan yazılar yazmaya başladı. Mesela bugün saf değiştiren Hüseyin Gülerce (AKP’yi idam sehpasına çıkartıyordu), Taraf yayın yönetmeni Ahmet Altan (AKP’yi mafya aşkı ile suçluyordu) ve diğerleri... Bu, müttefikler arasında başlayan büyük savaşın da ilk işareti oldu.
RTE emir veriyor: Aynen geri gönderin!
RTE ameliyatlıydı, susuyordu ve evinden olan bitenleri seyrediyordu.
Gül’ün vetosuyla, Meclis’te cezaları hafifleten yasanın iptali yönünde kampanyalar arttı. Hükümet içinde, Arınç, Yazıcı ve diğerleri ve önemli bir milletvekili grubu bu yönde açıklamalar yapmaya başladı. Hükümet ve AKP yarılmıştı ve Fetocular başarıya ulaşmak üzereydiler.