Binali Yıldırım Bey’in İstanbul’a başkan adaylığının
kesinleşmesi artık an meselesiyken, ben eyvah dedim. Bu yazımda
“kim kazanır, hangi stratejiler geliştirilirse, ittifaklar
kurulursa..” gibi bir seçim analizi yapmayacağım(*). Bir İstanbullu
ve ülkesini seven bir insan olarak, belediye başkanlarına, adaylara
karşı kentimi savunacağım.
CHP’nin, seçimleri kazanırsa İstanbul’a atılan büyük kazıkları
hançeresinden nasıl çekip alacağını bilmiyoruz. Çünkü pek çok şey
geri dönülmez bir noktada. Mesele “yoksullara yardım”, “öğrencilere
ulaşım bedava” vb. gibi “sosyallik” politikalarının çok ötesine
taşmış durumda.
İstanbul azgelişmiş ülkelerin büyük kentlerinden biri. Latin
Amerika başkentleri, Kahire, Tahran, Karaçi, Bombay, Pekin,
Şanghay, Yeni Delhi vb. gibi toplasan 150 milyon kadar insanın
birbirini ezerek yok ettiği, ulaşımın modern bir yaşam için
imkânsız, hava kirliliğinden nefes alınamaz duruma gelen,
yoksullukların zirve yaptığı kentlerden biri durumunda.
20 milyona yakın nüfusuyla İstanbul, Marmara - Trakya
hinterlandıyla birlikte, ülkenin ekonomik olarak kanını emen ve
Anadolu kentlerinin yoksul ve işsiz kalmasına neden olan bir kent.
Neler yapılmalı?
İstanbul’un parçalanıp dağıtılması gerekir.
Türkiye’nin ekonomik ve nüfus merkezi olmaktan çıkarılması
gerekir.İstanbul’a tam bir inşaat yasağının konması gerekir.
Nüfus göçünün önlenmesi gerekir. Bunları bir belediye başkanı
yapamaz. Hiçbir belediye başkanı İstanbul’u yaşanır, modern, bir
marka kent haline dönüştüremez.. Yukarıdaki sorunlar alabildiğine
ve engelsiz sürdüğü sürece.
Tüm belediye başkanları İstanbul’u sadece genişletir, büyütür, daha
yaşanmaz hale getirir, yoksulluğu artırır...
İstanbul’un trafiğini yönetemezsiniz. Şüphesiz ki metro ağlarının
sadece enlemesine değil boylamasına kesişmelerle çok daha hızı
çoğaltılması şart.
Ama mesele sadece ağlarla ilişkili değil. Uzunlamasına 200...