Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın dünkü yazımda
belirttiğim, “Üniversite ile medreseler birlikte çalışmalı”
sözlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nde resmi bir karşılığı olabilir mi?
İlahiyat fakültelerinin füze gibi tırmanmasına bakacak olursak,
şüphesiz, üniversitelere monte edilmiş “modern medreseler” görmekte
bir yanlışlık yok. Amacı aşan sayıda 105 adet fakülte ve öğrenci
kapasiteleri 16 bin civarında.
Bu, toplumun ve eğitimin kurumsal olarak medreseleştirilmesinin bir
işareti... Çünkü bu fakültelerin “çağımızın bilim” kavram ve
konseptiyle hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Bu modern medreselerden,
İslama evrensel ve tarihsel katkıda bulunan, çağımızın ve ülkemizin
ihtiyacı olacak yeni bir yorumla sivrilen bir “ilahiyatçı”
çıkmamıştır...
Mezunlar genellikle devletin ve toplumun da medreseleştirilmesine
katkıda bulunuyorlar... Osmanlı’yı medrese batırdı
Herkese Bilim Teknoloji (HBT) dergi-sindeki haftalık
yazılarında, Doğan Kuban Hoca Osmanlı’dan bize
kalan en büyük mirasın cehalet, örgütlü cehalet olduğunu sık
vurgular. Çünkü Osmanlı’nın medrese eğitim sisteminin Batı’da açan
çağdaşlık çiçekleriyle ilgisi sıfırdı.
Kuban Hoca HBT’nin 120. sayısın-da “Meşrutiyet Aydınları ve
Ziya Paşa” başlıklı yazısında, Ziya Paşa’nın Osmanlı
medreselerini anlatan bir yazısından bahseder.
Kuban’ın yazısından özetliyorum: 1867’de yazdığı bu rapor
Fatih’in kurduğu medreselerden 400 yıl sonra medreselerin
öğretim ortamını anlatır. Bu okulların en önemli handikapı
öğretimin Arapça olmasıydı. Arapça öğretimin
temeli de Kuran ezberletmekti. Londra’da yayınlanan
Hürriyet gazetesinin raporun-da, eski öğretim
programında öğrenciler 13 yılda doğru dürüst Arapça öğrenem...