Dünyada ‘Demokrasi’nin sonu mu? – 3
Bütün şunlar raslantı mı?: Macaristan’da, Polonya’da, Avusturya’da üstelik sert muhafazakârlar iktidardalar veya iktidara bir adım mesafedeler. Fransa’da ve Almanya’da mülteci-yabancı düşmanlığı ve her şey “Fransa”, “Almanya” için, vurgulu aşırı milliyetçi atak..
Almanya’da bir yıl içinde aşırı muhafazakâr parti hızlı yükseldi ve yerel parlamentolara girdi… İsveç, potada. Danimarka’yı yabana atmayın...
Brexit, yani Birleşik Krallık’ta AB’den çıkış referandum sonuçları da tüm bu gelişmelerin bir ürünü (İngilizler evete dönebilir).
Bütün bu gelişmelerin ABD’de vahşi bir politikayla iktidara aday olan Trump’ın yükselişi ile ilişkisi var...
Kendilerini korumaya alıyorlar
Bir zincirleme reaksiyon söz konusu. Bu zincirleme reaksiyon neyin sonucu? Tabii ki Batı dünyasını saran ekonomik krizle ve refah toplumunun büyük ölçüde tehlikeye girmesiyle.
Batı toplumları, özetle halk kitleleri kendilerini, refahlarını, konumlarını “korumaya”alıyorlar. Muhafazakârlığın uç noktasına yolculuk...
Mülteci sorunu bu gelişmenin üzerine binen bir “bonus”tur. Güncel olarak, Batılı hükümetlerin savaş oyunlarının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Parçaladıkları“Müslüman dünya”dan kendilerine ve “Hıristiyanlığa” başlayan bu büyük göç veya sorun, Batılı toplumların (iktidarların.. demiyorum çünkü iki ayrı süreç yaşıyoruz..)kendilerini korumaya alma dönemine ivme kazandırdı.
Bunları yazarken ana temayı gözden kaçırmayalım: Tüm bu süreç daha nasıl yol alır ve demokrasi neye evrilir?
Yurttaş, kime güveniyor?
Önce şu noktaya da dikkat çekelim: Demokrasi “temsil” niteliğini koruyor mu hâlâ, yoksa iktidara gelen partiler, seçmen ve toplumdan giderek bağımsızlaşıyor ve tepelerde bildiklerini mi okuyorlar... Batı’nın siyasal- düşünsel çevrelerinde bu tartışılıyor. Seçmen temsiliyetinden giderek bağımsızlaşan bir “demokrasi”, şüphesiz ki, yurttaşların da ilgisizliğine uğrar. Batı’da seçime katılım oranının yüzde 50’lerde seyretmesinin bununla ilgisi var mı, yok mu?