Konu belki de çok basitti. Her şey bir zamanlar “ekonomi muhabirliği”nden dem vuran yazarın pahalı bir kebapçıya gittiğinde yer bulamamasıyla ve yahu eğer kriz varsa bu kebapçı nasıl ve neden böyle dolu demesiyle başladı. Gayet yüzeyel, krizle pahalı lokanta doluluğu arasında birebir ilişki kurma tembelliği, sıradanlığı ve yanlışlığı veya kasıtlı bir yargı ile başladı.
Burada arka planda ileri sürülen sisli bir imayı, acaba kriz olduğu konusunda yanılıyor muyduk algısını iktidarcılar kaptılar. İktidarın bakanları adamları bu algının üzerine öyle bir atladı ki milleti aptal kendilerini yüksek zekâlı sanarak, krizi resmen muhalefetin uydurduğu noktasına kadar taşıdı.
Çaresizlikten ne yaptığını ne söyleyeceğini bilemiyorlar ve kendilerini gülünç duruma düşürmenin zirvesine taşıyorlar.
Biz de bugün dördüncü yazı ile, basit bir hesap yapan bir okur mektubuyla konuya son noktayı koyalım.
YÜZDE 3.9’LUK KİTLE
Okurum Fuat Yalçın yazıyor:
“Orhan Bey, ‘lokantalar neden dolu’ sorunuza sosyolojik yaklaşımları siz ifade ediyorsunuz. Zor bir konu olduğu açık. İşin sayısal tarafından baktığımda bakın ne görüyorum:
İstanbul’da sözü geçen lokantalar kaç adettir? 1000 alsak her gece 100 kişi gitse ve bu kişilerin haftada bir dışarda yediğini varsaysak ulaşacağımız sayı: 700.000 kişidir. İstanbul nüfusunun yüzde 3.9’una tekabül eder. Büyük bir kentte farklı gelir kesimleri olması mümkündür. Öte yandan şehrimizde nüfusun yüzde 96’sı bu işin dışındadır.”
İşte bu kadar.
O LOKANTALAR HEP DOLU
Fuat bey, ne krizden söz ediyor ne hayat pahalılığından ne de
eşitsizlikten.