Zor bir soru ve zor bir konu; olsa bile zor bir başkalaşım
olur.
PKK, silahları elinde bulunduran örgüt. KCK ile Kürdistan
yapılanmasını sürdürüyor. HDP, en masumundan, devletle PKK
arasında “aracılık” yaptığını söylese de, yapı ve
oluşumunda PKK’nin güçlü söz sahibi olduğunu bilmeyen yok. Devlet
yapımsı örgütlenmelerini sürdürüyor. Belediyelerde önemli
kararlarda son sözü PKK“görevlisi” veriyor. Ciddi bir işyeri,
mesela lokanta vb. mi açacaksın, PKK’ye yardım vermek
zorundasın. “Çünkü sizler için savaşıyoruz, para
gerekiyor.”
Bunları herkes biliyor. PKK’nin bu
baskısından “mustarip” olan, Türkiye çapında örneğin
Diyarbakır’da iş yapacak işadamı Kürtlerle konuşun,
anlatsınlar.
HDP, PKK uzantısı olarak yaşayamaz...
PKK ateşkesin bittiğini ilan etti ve öncelikle barajları ve baraj
çalışmalarını hedef alan saldırılara girişti. Devamı şüphesiz
gelir, eğer sürerse çatışmalar daha genişler.
HDP Eşbakanı S. Demirtaş ise PKK’ye
çağrı yaptı: “PKK kesinlikle Türkiye’ye karşı silah
bırakmalıdır. Bunu, inanarak, yürekten söylüyorum, laf
olsun diye değil. Ama benim çağrım çözüm değil, A. Öcalan
çağrı yaparsa bırakacak...”
Ben de Demirtaş’ın “silahsız siyasi
mücadele”den yana olduğuna inanmaya başladım.
Demirtaş şunu gördü: Siyasi mücadeleye
yoğunlaşırsa önü açık. Yüzde 20’ye kadar gider. Türkiye çapında bir
siyasetçi olur. Hükümete ortak olur, Türkiye’yi yönetir; diğer
partilerdeki “Kürt siyasi”lerden farklı, bir
“Kürt partisi lideri”
olarak! Olması gereken de budur zaten.
HDP ile PKK, her şeye rağmen, “aynı
örgüt” değil.